SENDROM X
Bazı metabolik sorunların hastalarda kümelendiği fark edildikten sonra ilk olarak bu duruma ''Sendrom X'' ismi verilmiştir. Gövdesel obezite, insülin rezistansı, kan yağları bozukluğu, hipertansiyon ile karakterize bir modern zamanlar hastalığı olan metabolik sendrom, bir kardiyovasküler risk faktörleri topluluğudur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızlı bir artış göstererek önemli bir halk sağlığı problemi oluşturmaktadır. Özellikle son yıllarda kadınlar arasında hızla çoğalması metabolik sendrom ve buna bağlı gelişen kalp hastalıklarının artık bir ''erkek hastalığı'' olmadığını göstermektedir. Pek çok kuruluş tarafından yapılan tanımlama ve sınıflamalarda kadın erkek arasındaki farklar vurgulanmaktadır. Kadınlar yaşam döngüleri sırasında metabolik sendrom açısından pek çok değişiklik yaşamakta, beslenme bozuklukları, hareketsizlik ve modern hayatın getirdiği diğer yükler bu süreçlerle birleşmektedir.
Metabolik sendrom nedir?
Metabolik sendrom, şeker hastalığı, göbek çevresi yağlanma, kan yağı düzeylerinde bozukluk ve yüksek kan basıncı gibi kalp krizi risk faktörlerinin oluşturduğu metabolik bir bozukluktur. Yaşam şekli değişiklikleri sonucu tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sıklığı artmaktadır. Türkiye Metabolik Sendrom Araştırması (METSAR) sonuçlarına göre, ülkemizde kentsel yerleşim alanlarında metabolik sendrom sıklığı ortalama %34’dür. Türkiye’de 20 yaş üstü nüfusun 1/3’ünde metabolik sendrom mevcuttur. Kilo fazlalığı ve bel çevresi kalınlığı fazla olan kişilerde görülen metabolik sendrom, kalp krizi veya inme riskini 3 kat, ölüm riskini ise 2 kat artırmaktadır. Metabolik sendrom varlığının kalp krizi veya inme riskinde yaptığı artış göz önüne alındığında hastalığın önemi daha iyi anlaşılabilir.
Metabolik sendromun nedeni henüz tam olarak açıklığa kavuşturulmasa da, karın bölgesinde yağlanma ve insülin direnci önemli rol oynamaktadır. Bunun yanında, genetik, hareketsiz yaşam şekli ve beslenme bozukluğu –fast-food beslenme- sendromun daha erken yaşlarda ortaya çıkmasına neden olmaktadır.
Artan teknoloji ile beraber özellikle ulaşım, üretim ve tarım alanlarında kolaylaşan yaşam biçimine bağlı fiziksel aktivitede azalma ve modern yaşamdaki beslenme alışkanlıklarındaki değişimdir. Ayaküstü - fast-food- hızlı yenen sağlıksız besinlerle, karbonhidrattan ve rafine şekerden zengin, bitkisel liflerden fakir, aşırı yağlı beslenme şekli, obeziteye-şişmanlığa dolayısıyla metabolik sendroma yol açan önemli faktörlerden birisidir. Ayrıca, boş zamanlarımızı kolaylıkla dolduran ileri teknoloji ürünü araçların (cep telefonu, televizyon, bilgisayar, ev sineması vb.) kullanımının yaygınlaşması, obezitenin artmasına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Türkiye’de kadınlardaki obezite sıklığının dünya ortalamalarına göre oldukça yüksektir. Bunda rol oynayan faktörler arasında, Türk kadınlarında, fiziksel aktivite düşüklüğü, yüksek doğum sayısı, uzun laktasyon dönemleri, eşlik eden şeker hastalığı ve yüksek kan basıncı, gelir ve eğitim düzeyinin düşük olması sayılabilir.
Metabolik sendrom tanı kriterleri
Uluslararası Diyabet Federasyonu’nun (IDF) 2005 yılında yaptığı tanıma göre, metabolik sendrom tanısı için, karın bölgesinde yağlanma (abdominal obezite) ile birlikte aşağıdakilerden en az ikisi olmalıdır.
• Açlık kan şekeri yüksekliği (≥100 mg/dl) veya tip 2 diyabet olması
• Kan basıncı yüksekliği (≥130/85 mmHg) veya kan basıncı düzenleyici ilaç kullanımı
• HDL-kolesterol düzeyinin erkeklerde ‹40 mg/dl, kadınlarda ‹50 mg/dl olması
• Trigliserid yüksekliği (≥150 mg/dl)
Karın bölgesindeki yağlanma, bel çevresi ölçümü ile değerlendirilir. Türk Endokrinoloji Metabolizma Derneği’nin Obezite Lipid ve Hipertansiyon Çalışma Grubu, Türk erişkin popülasyonunda santral obezite için kullanılması gereken bel çevresi kesme noktalarını kadınlarda 90 cm, erkeklerde 100 cm olarak tespit etmiştir. Bel çevresi ya da bel/kalça oranının artmış olduğu obezite tipi, santral (elma tipi, viseral veya abdominal) obezite olarak adlandırılır. Santral obezite, kalp-damar sağlığı açısından önemli bir risk faktörüdür ve bel çevresi bu riski daha iyi göstermektedir.
Metabolik Sendrom Tedavisi
Metabolik sendromda, kalp-damar hastalığı ve tip 2 diyabet riskini azaltmak temel hedeftir. Hasta, öncelikle kalp-damar hastalığı açısından kapsamlı incelenmelidir. Tedavi hedefleri, insülin direncine neden olan yaşam tarzı değişiklikleri ile gerekli koşullarda ilaç tedavisinin başlanmasıdır.
Sağlıklı yaşam şekli:
• Fiziksel egzersiz: Her gün veya haftanın en az beş günü, en az 30 dakika orta düzeyde egzersiz (hızlı yürüme, yüzme, bisiklete binme gibi) yapılması önerilir.
• Dengeli ve sağlıklı beslenme: Doymuş yağlardan kısıtlı, kompleks karbonhidratlardan zengin diyet metabolik sendromlu kişlilerde önerilen bir diyet modelidir. Son zamanlarda Akdeniz diyeti gibi dengeli diyet modellerinin koroner kalp hastalığı ve farklı kanser türlerinin yanı sıra şişmanlık, kan yağlarında düzensizlik ve kan basıncı yüksekliği gibi metabolik bozuklukların sıklığında azalma ile ilişkili oldukları bildirilmektedir. Akdeniz diyeti sebze, meyve, baklagiller, zeytinyağı, ceviz, fındık, üzüm gibi liften, kompleks karbonhidratlardan ve tekli doymamış yağlardan zengin, doymuş yağlardan fakir bir diyettir. Akdeniz diyetinin metabolik sendrom gelişimini %20 azalttığı ortaya konmuştur.
• Kilo kaybının temini: %5-10’luk kilo kaybı ile metabolik sendromun tüm bileşenleri üzerine etkilidir.
Yaşam şeklinde değişiklik yeterli olmuyorsa ve kalp-damar hastalığı riski yüksekse, ilaç tedavisi gerekir.