Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH), tüm dünyada çok yaygın ve önemli bir hastalıktır. Bu hastalıkta akciğerdeki sorunlar tam olarak geri dönüşümlü değildir. Böylece hastada neredeyse her zaman ama özellikle yürüyüş ve iş yaparken nefes darlığı olmaktadır. Akciğer hastalığının kalple ne ilgisi var demeyin çünkü akciğer ve kalp birbirlerine bağlantılı organlardır ve aslında bir bütündür. Akciğer içindeki kana oksijen katar ama içindeki kanı da akciğere getiren kalptir.
Bilindiği üzere kalp 2 ayrı kan sistemini kendinde bulundurur. Kalbin sağ tarafı, oksijensiz kanın vücuttan alınıp, akciğerlere gönderen, kalbin sol tarafı da oksijenlenmiş kanı akciğerden alıp, tüm vücuda götüren sistemdir. Yani kalbin sağına gelen kan, kalbin kasılma gücü ile akciğerlerin içlerine kadar gönderilir ve böylece akciğer nefes alınca havadaki oksijen kanın içine girmektedir.
Buraya kadar anlattığımız her şey normal giderse olan olaylardır. Eğer akciğerde bir bozulma olursa bu sefer kalbin sağı akciğere kanı göndermek için zorlanmaya başlayacaktır. Yani daralmış olan akciğer dokusuna yine eskisi gibi aynı kanı göndermek için kalp daha çok çalışacaktır. Bu çalışma belirli bir süre normal olarak devam etse de zamanla kalp de yorulur ve kalp yetmezliğe irmeye başlar. İşte bu durumun uzun süre sürmesi KOR PULMONALE olarak adlandırılır. Yani uzun süreli akciğer bozukluğuna bağlı sağ kalp yetmezliğidir.
KOAH hastalığı işte uzun süreli olan akciğer hastalığıdır. Genellikle uzun süreli amfizem ve kronik bronşiti olan hastalar KOAH hastalığına yakalanmaktadır. Toplumda KOAH hastalığının yaygınlığı neredeyse %20'lere ulaşmıştır ve yaşın ilerlemesi ve sigara kullanımıyla bu sıklık devamlı artmaktadır. Şu an için dünyadaki 4. en sık ölüm nedeni KOAH hastalığıdır.
Burada önemli bir nokta PULMONER HİPERTANSİYON kavramıdır çünkü bu yazıları okuyanlar genellikle Eko yaptırmış ve orada PULMONER TANSİYON YÜKSELMİŞ veya PULMONER HİPERTANSİYON gibi terimlerle karşılaşmışlardır. Pulmoner tansiyon demek, sağ kalbin akciğere kan gönderirken kullandığı Pulmoner Damar'ın içindeki kanın basıncını ifade etmektedir. Yani akciğerimizde bir sorun yoksa, yol açıktır ve sağ kalp rahatlıkla kanı akciğerin içine gönderebilmektedir. Ama akciğerde bir sorun varsa, sağ kalpten çıkan kan dirençle karşılaşacak ve bunu yenmek için sağ kalp daha güçlü çalışacak, bu durumda kanın yolu olan Pulmoner Damar içinde basınç artacaktır. İşte bu basınç 25 mmHg'yı geçerse PULMONER HİPERTANSİYON olmuş demektir. Yalnız bu süre hemen olmak, yıllar alır ve çok SİNSİ ilerler.
Peki burada hep konuştuğumuz sağ ve sol kalbin birbiriyle ilişkisi nedir, her ikisi de aslında aynı organdır ama aralarında kastan ve membrandan oluşan bir sınır vardır. Sağ kalp zorlanınca genişlemeye başlar ve bu durumda sol kalbe kan gelişi azalmaya başlar. Bu durumda daha ileride sol kalp yetmezliği şikayet ve bulgularıyla sonuçlanır. İşte bu durum yaptırdığınız ekokardiyografi raporlarında DİYASTOLOLİK DİSFONKSİYON terimiyle açıklanır, yani kalbin kanı alıp doluşunun bozulması anlamındadır yani kalp yeterli kan alamamaktadır.
Her ne kadar ekokardiyografi ile pulmoner arter basıncı bulunuyor olsa da en iyi teşhis sağ kalp kateterizayonu denen anjiografi yöntemidir.
Tedavisinde hem akciğerin hem de kalbin ayrı ayrı tedavileri gerekmektedir.