PSİKOLOJİK NEDENLER KALP VE DAMAR SAĞLIĞIMIZI BOZAR MI?
Ruh sağlığı ve kalp ve damar sistemimizle güçlü bir etkileşim içindedir. Psikolojik etmenler kalp-damar hastalıklarının oluşumuna ve seyrine etkide bulunurken, kalp-damar hastalıkları da birçok psikiyatrik bozukluğa neden olurlar. Hastalara verilen ilaçlar da aynı karşılıklı ilişki gözlenmektedir. Kalp ve damar sağlığımız için doktorumuz tarafından verilen ilaçlar psikolojik yan etkilere yol açarken, ruh sağlığımız için doktorlar tarafından verilen ilaçların da kalp ve damar sağlığımıza olumsuz yan etkileri vardır. Psikolojik sorunların kalp hastalıklarına etkileri, kalp hastalıklarında görülen psikolojik bozukluklar, kalp-damar hastalıklarına ilişkin özel durumlarda görülen psikiyatrik sorunlar, kalp-damar hastalıklarında görülen psikiyatrik sorunlara yönelik terapi ve ilaç tedavileri aşağıda belirtilmiştir.
PSİKO SOMATİK HASTALIKLAR NEDİR?
Psikolojik sorunlardan dolayı oluşan vücut hastalıklarına psikosomatik hastalıklar denir. Zamanla "psiko-somatik" kavramının yerini "tıbbi durumu etkileyen psikolojik etmenler" kavramı almıştır. Bu kavram artık yalnızca psikolojik nedenlerden kaynaklanan bedensel hastalıkları değil, beden ve ruh sağlığı arasındaki karşılıklı etkileşimi içermektedir. Yani canınız bir şeye çok sıkkın olunca, bedeninizde de hasar oluşması anlamındadır. Bu hasarın en can alıcı olduğu yerlerin başında kalp ve damarlarımızın sağlığı gelmektedir.
Psikiyatrik bozukluklar kalp ve damar sağlığımızın bozumasında ve hastalıkların oluşumu için risk oluşturmakta, hastalığı ve kötü gidişi arttırmakta, tedaviyi güçleştirmektedir. Buna karşılık kalp ve damar hastalıklarının ve bunlara yönelik tedavilerin istenmeyen yan etkileri olarak psikiyatrik bozukluklar ortaya çıkabilmektedir. Yani stres kalp ve damarı bozmakta, bozulan kalp ve damar sistemi de kişiye ayrıca stres yaratmaktadır. İşte bu kısır döngü insanı içinden çok zor çıkılan bir duruma sokar. Ayrıca tedavi için verilen ilaçlarda da sıkıntılıdır, örneğin kalp ve damar sağlığı için verilen ilaçlardan bazıları hastalarda psikolojik sorunlara yol açmakta, psikolojik nedenlerle verilen ilaçlardan bazıları da bu sefer kalp ve damar sisteminde sorunlara yol açmaktadır. Yani yine bir kısır döngü içine girilmektedir.
Bu nedenle Prof. Dr. Ahmet AKGÜL Sağlık Ekibinde psikiatrist, psikolog ve psiko-terapistler yer almaktadır, çünkü amacımız hem ruh hem de bedenen bir bütün olarak sağlığı tekrar ortaya çıkarmaktır.
Psikolojik sorunlardan dolayı oluşabilecek kalp ve damar hastalıkları ve tedavileri nelerdir ?
Koroner arter hastalıkları (Göğüs ağrısı, kalp krizi, koroner spazm) ve tedavisinde kullanılan By pass ameliyatı
Aritmiler (Çarpıntı, ritm bozukluğu) ve tedavisinde kullanılan Ablasyon ve kalp pilleri
Konjestif kalp yetmezliği (Kalp yetmezliği ve bu hastalığa bağlı bacaklarda, karında sıvı birikimi) ve tedavisinde kullanılan kalp nakli
Hipertansiyon (Tansiyon yüksekliği)
Senkop yani bayılma
Kalp kapakçık hastalıkları
Mitral kapak prolapsusu (Bu hastalıkta Panik atak sık görülür)
Kalp ve Damar hastalıklarından dolayı oluşabilecek psikolojik hastalıklar nelerdir?
Depresyon
Anksiyete yani kaygı
Akut stres (ani gelişen stres)
Tükenme ve Tükenmişlik Sendromu
A tipi davranış
Öfke
Sigara ve alkol kullanımı
Yeme ve egzersiz alışkanlıkları
Uyku bozuklukları
Bilişsel işlev bozuklukları
Cinsel işlev bozuklukları
Tükenmişlik sendromu
Psikolojik sorunlar niye kalp hastalığı oluştururlar?
Koroner damar hastalıkları, arterioskleroz yani damarda kireçlenme ve damar yaşlanması sonucu oluşan kireç ve yağ plakları ve bunlardan kopan pıhtıların kalbi besleyen koroner damarları tıkaması sonucunda oluşurlar. Tıkalı damarın beslediği alanlarda doku hasarı ve bundan kaynaklanan iletim bozuklukları oluşabilir, ani ölümle sonuçlanabilir. Koroner arter hastalıklarının depresyon, anksiyete (Kaygı hastalığı), tükenme sendromu, A tipi davranış, öfke ve akut stres gibi psikolojik etmenlerle, yoksulluk ve sosyal destek azlığı gibi sosyal etmenlerle ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bunlar arasında en fazla kanıt olan risk etmeni depresyondur.
Depresyon kalp ve damar hastalığını artırır mı ?
Depresyon 1930'lardan itibaren depresif hastalarda koroner arter hastalığı riskinin yüksek olduğu bildirilmiştir. Depresyon, koroner arter hastalığı riskini 1,5-2 kat arttırdığı gösterilmiştir.
Depresyonun sigara içme riskini artırdığı bilinmektedir.
Önceden koroner arter hastalığı olanlarda depresyon oluşması da yineleme riskini iki katına çıkartmaktadır. Yineleme riski depresyonun şiddetiyle ilişkili bulunmuştur. Koroner arter hastaları arasında depresif olanların ölüm riski depresif olmayanlardan 3-4 kat fazladır. En sık görülen ölüm biçimi aniden kalp ritminin bozulmasıdır.
Ölüm artışınının yanısıra depresyon yaşam kalitesi ve fiziksel işlevselliği de olumsuz etkilemektedir. Depresyonun koroner arter hastalığı riskini ve koroner arter hastalığındaki ölüm riskini nasıl arttırdığı konusunda ileri sürülen mekanizmalar arasında hormon ve sinir sistemi işlev bozukluğu, trombosit işlev bozukluğu, inflamasyon ve sigara içme sayılabilir.
Depresyonda vücuttaki kortizon düzeyinin yükselmesi, damarların iç yüzünü örten hücrelerin (endotel) zarar görmesine ve kireçli-yağlı damar plağı oluşmasına neden olur. Sinirsel mekanizmalarla vücutta Vagal uyarı azalır ve stres hormonları artar bu da kalp ritminin bozulmasına ve ani ölümlere neden olur.
Depresyonda, kanda pıhtılaşmayı sağlayan hücreler (trombosit) fonksiyonlarında gereksiz bir atış olur, bu durum da damarlarda istenmeyen pıhtı oluşumuna ve damar tıkanıklıklarına yol açar. Bu durum da kalp krizi veya beyin damarlarının tıkanmasıyla felce neden olur.
Depresyon hastalarında yaşam boyu sigara içmiş olma oranı daha yüksek, sigara bırakmada başarı oranı daha düşüktür. Sigara içmeyi arttırmasının yanısıra depresyonun bir diğer olumsuz etkisi de tedavi işbirliğini bozmasıdır. Hastaların ilaç tedavisi, diyet ve egzersiz konusundaki önerilere uyumu azalır.
Anksiyete ( Kaygı ) kalp ve damar hastalığını artırır mı?
Anksiyete yani kaygı bozukluğu, depresyondan bağımsız olarak anksiyetenin de koroner arter hastalığı riskini arttırdığı gösterilmiştir. Anksiyete bozukluğunun bir örneği fobilerdir.
Öfkeli kişilik kalp ve damar hastalığı riskini artırır mı?
A tipi davranış örüntüsü, öfke, 1970'li yıllarda A tipi olarak tanımlanan davranış örüntüsünün koroner arter hastalığı riskini artırır. A tipi davranış, kolay öfkelenme, agresyon, sabırsızlık, yarışmacılık, acelecilik gibi özellikleri içerir.
Akut yani ani gelişen stresler sonrası kalp ve damar hastalığı riski artar mı?
Akut stres örneğin felaketler, çok sevilen bir yakının kaybı, işten atılma gibi akut stresin ani kardiyak ölüm riskini arttırdığını göstermiştir. Yoğun korku, heyecan ve öfke durumlarında damarlarda tıkanma sonucu kan akımı azalır. Akut koroner olayların %20-30'undan akut duygusal stresin sorumlu olduğu, 24 ani kardiyak ölümlerin %20-40'ın akut duygusal stresörler tarafından tetiklendiği gösterilmiştir.
Tükenmişlik durumları kalp ve damar hastalığı riskini nasıl artırır?
Ağır iş yükünden kaynaklanan aşırı yorgunluk ve tükenme durumlarında enerji kaybı, kırılganlık ve moral bozukluğu görülür. Tükenmenin koroner arter hastalığı riskini artırır.
Kalp Ritim Bozuklukları yani Aritmiler (Kalp Çarpıntıları)
Aritmiler kalp duvarlarındaki elektriksel iletim sisteminde ortaya çıkan ritm bozukluklarıdır. Bazıları ölümcül olabilir. kalp krizi (Miyokard enfarktüsü) sonrasında gelişen kalp kası ölümü, aritmi ve ani ölüm riskini büyük oranda arttırır. Aritmilerin tanısı için 24 saatlik EKG monitörizasyonu (Holter) ya da elektrofizyoloji testi uygulanır.
Akut stres aritmilere yol açarak ani ölüme neden olabilir. Aritmiler ve anksiyete (kaygı bozukluğu) karşılıklı olarak birbirlerini tetiklerler. Fobiler ve yaygın anksiyete ani kardiyak ölüm riskini arttırır. Yüksek düzeyde anksiyetenin ani kardiyak ölüm riskini üç katına çıkardığı gösterilmiştir.
Kalp Yetmezliği
Birçok kalp hastalığının ortak sonucu olan kalp yetmezliği kalbin yeterince kan pompalayamaması durumudur. İlaçların yeterli olmadığı durumlarda kalp nakli ya da kalp destek cihazları önerilmektedir. Kalp yetmezliği hastalarında depresyon sık görülür ve hastanın durumunu etkiler. Depresyonun üç aylık ve bir yıllık ölüm riskini iki kattan fazla arttırdığı gösterilmiştir.
Uyku Apnesi
Kalp yetmezliği oluşumuna katkıda bulunan bir diğer durum da uyku apnesidir. Uyku apnesi oksijensizliğe yol açarak göğüs içindeki basıncı arttırır, bunun sonucunda oluşan stres hormonları nabız ve kan basıncını yükselterek kalp yetmezliği, kansızlık ve kalp ritim bozukluğu (aritmi) riskini arttırır. Kalp yetmezliği hastalarında uyku apnesi yaygınlığı %11-37 civarındadır. Bu tür hastalarda pozitif basınçlı havayolu uygulaması (Uykuda CPAP Maskesi) yararlı olmaktadır.
Kalp Nakli
Kalp nakli hastalarında ameliyat öncesi dönemde değerlendirilen psikososyal değişkenler, kalp nakli sonrası dönemdeki psikiyatrik ve tıbbi durumu boabilir. Nakil sonrası dönemde işbirliğini bozarak kalbin reddine yol açan nedenlerin kişilik bozukluğu, madde kullanım bozukluğu, uygunsuz başetme biçimleri, sosyal destek azlığı ve geçmiş işbirliği öyküsünün kötü olması olduğu gösterilmiştir.
Hipertansiyon
Hipertansiyon, kan basıncının yineleyen ölçümlerde 140/90 mm-Hg'nın üzerinde bulunması durumudur. En sık görülen tipi esansiyel (nedeni bilinmeyen) hipertansiyondur. Esansiyel hipertansiyon psikosomatik olduğu ileri sürülen yedi klasik hastalıktan birisiydi. Hipertansif hastalarda stres sonucu kan damarlarında kasılma, nabız ve kan basıncı değişkenliğinin daha fazla olduğu gösterilmiştir. Anksiyete, akut stres, kronik öfke ve işsizliğin hipertansiyon riskini arttırdığı ileri sürülmüştür.
Hipertansiyonu olanlarda panik bozukluğu görülme sıklığı hipertansiyonu olmayanlardan yüksek bulunmuş, ancak hastaların çoğunda hipertansiyonun panik bozukluğundan önce başladığı saptanmıştır. Hipertansif hastalara stresle başetme teknikleri uygulandığında kan basıncı düzeylerinin düştüğü gösterilmiştir. Uyku apnesinin de hipertansiyonla ilişkili olduğuna daha önce değinilmişti. Hipertansiyonun en önemli psikiyatrik sonucu ise bilişsel bozukluk ve demans riskinin artması olarak gözükmektedir. Hipertansiyon tedavi edildiğinde bu risk azalır.
Senkop yani Bayılma
Kalbin az kan pompalaması ve beyin kanlanmasında azalma sonucunda ortaya çıkan kısa süreli bayılmalar, senkop olarak adlandırılır. Sıklıkla nörolojik ve psikiyatrik kökenli bayılmalar ile ayırıcı tanısının yapılması gerekir. Konversiyon (numaradan) bayılmalarından farklı olarak senkopta solukluk, hipotansiyon ve kalp ritminde düşüklük (bradikardi) oluşması beklenir. Panik bozukluğu ve diğer anksiyete bozukluğu hastalarında senkop sık görülür, ancak hangi rahatsızlığın önce başladığı belirsizdir. Depresyon varlığının da yineleyici senkopu oluşturacağı bildirilmiştir.
TANI ve TEDAVİ
Duygu ve düşünceleri, bedeni yöneten organın beyin olduğu insanlık tarafından uzun süredir bilinmekle birlikte, edebiyatta ve halk geleneğinde kalp hala metaforik anlamda yaşamın ve duyguların merkezi olarak kabul edilmektedir. Ona yüklenen anlam da bu metafor ile bağlantılı olmakta, kalbinden hasta olan kişi "can evinden vurulmaktadır".
Kalp hastalığı tanısı konan kişilerde geleceğe yönelik birçok endişeler ortaya çıkar. Bunların temelini "ölüm korkusu" oluşturur. Bunun yanısıra kalp hastaları başkalarına bağımlı olmaktan, özerkliklerini yitirmekten, başkalarına bir şey veremez duruma gelmekten, başkalarının sevgisini yitirmekten, benlik saygılarını yitirmekten, gündelik yaşamlarını ve cinsel yaşamlarını eskisi gibi sürdürememekten, işsiz kalmaktan, geçim sıkıntısı çekmekten korkarlar. Hastalığın ani ortaya çıktığı durumlarda "inkar tepkisi" sık görülür. İnkarın sürdürülmesinin ruhsal iyilik haliyle ilişkili olduğu gösterilmiştir, ancak şiddetli inkar tedavi işbirliğini bozarak hastalığın seyrini olumsuz etkileyebilir. İnkar tepkisinin karşıtı olan bir diğer olumsuz tutum ise hastalığın abartılmasıdır.
Geçmişte kardiyak nevroz (takıntılı olarak hasta olduğuna inanma) olarak adlandırılan bu durum işlevsellikte belirgin bozulmaya yol açar. Bu tür hastalar aşırı korumacı bir tutum içine girip fiziksel etkinliklerden ve cinsel ilişkiden kaçınırlar. Hipokondriyak (hastalık hastası) uğraşlar ve sık hekim ziyaretleri olabilir. Kalp hastalıklarının seyri sırasında depresyon, anksiyete bozuklukları, bilişsel bozukluklar, uyku bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları görülebilir.
Depresyon, kalp hastalarında en sık görülen psikiyatrik bozukluktur. Miyokard enfarktüsü sonrasında %15-20 oranında, kalp yetmezliğinde %20'ye yakın oranda depresif bozukluk görüldüğü bildirilmiştir. Koroner bypass ameliyatı sonrasında hastaların 1/3'ünde depresyon görülürken, altı ay sonra bu oran %40'a yükselmektedir.
Kalp hastalarındaki depresyon sıklıkla atlanmakta ve tedavi edilmemektedir. Depresyon belirtileri kalp hastalığına atfedilebilir ya da hastalığa olağan bir tepki gibi görülebilir. Kalp hastalığı ve depresyon belirtileri birbirleriyle örtüşürler. Uyku ve iştah bozukluğunun ayırt edici olmadığı, halsizlik, üzüntü ve haz alamamanın ayırt edici olduğu gösterilmiştir. Depresyon tanısını atlamamak için ortak belirtileri depresyon belirtisi olarak kabul etmek gerekir. Son yıllarda kalp hastalarında görülen depresyonun tedavisine yönelik çalışmalar yapılmaktadır ve tedavide yani koroner arter hastalarında görülen depresyonda fluoksetin, paroksetin, sitalopram, nortriptilin ve tianeptinin de etkili ve güvenilir olduğu gösterilmiştir.
Anksiyete (kaygı) bozuklukları, kronik kalp hastalarında anksiyete belirtileri fazla olanların oranının %5-10 olduğu bildirilmiştir. Kalp yetmezliği hastalarında görülen nefes darlığı anksiyete belirtileriyle karıştırılabilir.
Mitral kapak prolapsusunun, panik bozukluğu ile birlikte sık görülmesi 1980'li yıllarda heyecan yaratmıştır. Ekokardiyografik görüntülemede panik bozukluğu hastalarının %5-20'sinde Mitral kapak prolapsusu olduğu gösterilmiştir.
Çarpıntı (Paroksismal supraventriküler taşikardi) yaşayan hastalarda da anksiyete sık görülür. Aritmiler ve anksiyete karşılıklı birbirlerini tetiklerler. Yanısıra ortak belirtiler nedeniyle ayırıcı tanı sorunu yaşanır. Aritmi tedavisi için kalp pili (kardiyak defibrilatör) kullanan ve sık sık deşarj yaşayan hastalarda anksiyete belirtilerinin sık görüldüğü, çoğunda travma sonrası stres belirtilerinin görüldüğü, %5'ine travma sonrası stres bozukluğu tanısı konduğu bildirilmiştir.
Çocuklukta geçirilen ateşli romatizma mikrobu (Streptokok enfeksiyonu) sonrası sıklıkla obsesif kompülsif bozukluk, tik bozukluğu ve Tourette Sendromu eşlik eder. Akut eklem romatizması sırasında görülen hareket bozuklukları da tiklere benzer. Tüm bu bulgular obsesif kompülsif spektrum bozuklukları ile romatizmal kapak hastalıkları ilişkisinin daha derinlemesine araştırılması gerektiğini göstermektedir.
Bilişsel bozukluklar Kalp hastalıkları beyinin oksijenlenmesini bozarak bilişsel işlev bozukluklarına neden olurlar. Kalp yetmezliği hastaları, çarpıntı ilaçları (antiaritmik ilaç) kullanan hastalar ve kalp ameliyatı uygulanan hastalar deliryum hastalığı açısından risk altındadır. Kalp cerrahisi sonrası deliryumunun olası nedenleri arasında operasyon sırasında kullanılan kalp-akciğer aygıtının yetersiz oksijenasyon sağlaması, toksik ve metabolik süreçler, uzun süre yoğun bakımda kalma, uyku deprivasyonu, duyusal uyarılma ile eşzamanlı monotonluk sayılabilir. Bunların fark edilmesi sonucunda yoğun bakımların tasarımı değiştirilmiş, uyku-uyanıklık döngüsüne dikkat edilmeye başlanmıştır.
Yaşlı hastalar, felç ve inme geçiren hastalar, uzun süre narkotik ve sakinleştirici ilaç kullanan hastalarda deliryum riski daha fazladır. Küçük kılcal damar embolilerinin bilişsel bozukluklara neden olduklarının anlaşılması sonucunda cerrahi teknikler değiştirilmiş ve filtreler geliştirilmiştir. Koroner arter bypass cerrahisinden bir hafta sonra hastaların %53'ünde bilişsel bozukluk olduğu, altı ay sonra bu oranın %24'e düştüğü bildirilmiştir. Kalp cerrahisi sonrası deliryumunun tedavisinde haloperidol kullanımı yeğlenir. Lorazepam ile kombine edilebilir. Yüksek doz haloperidol kullanımında torsades de pointes aritmisi görülebilir.
Cinsel işlev bozuklukları Kalp hastalarında cinsel işlev bozuklukları sık görülür. Fiziksel ve psikolojik etmenler sonucunda oluşur. Fiziksel etmenler arasında ilaçlar, tıbbi ektanılar, kalp debisinin düşük olması; psikolojik etmenler arasında depresyon, anksiyete ve kalp krizi korkusu sayılabilir. Anjinal (göğüs ağrıları) ağrıların %5'inin cinsel ilişki sırasında ortaya çıktığı bildirilmiştir.
Özel Durumlarda Görülen Psikiyatrik sorunlar
Göğüs ağrısı ve çarpıntı
Koroner arter hastalarındaki tipik göğüs ağrısı aşırı yorgunluk ve fazla yeme sonrasında ortaya çıkabilir, göğüse dokunma ve solunumla artmaz, keskin değildir, yaygın bir basınç ya da yanma tarzındadır, göğsün sol yarısındaki bir noktadan çok göğüs ön yüzünde yaygın hissedilir.
Koroner arter hastalığından kaynaklanmayan göğüs ağrılarının %40-70'i panik bozukluğu ve depresyonla açıklanmıştır. Atipik ağrı tanımlayanlar, kadınlar, gençler, eğitim ve gelir düzeyi düşük olanlar, anksiyete düzeyi yüksek olanlarda ağrının psikojenik olma olasılığı daha fazladır. Koroner arter hastalığı tanısı konmayan göğüs ağrısı hastalarında panik bozukluğunun genel nüfusun iki katı sıklıkta görüldüğü bildirilmiştir.
Çarpıntıdan yakınan hastalarda da psikiyatrik bozukluklar sık görülür. EKG çektirilen hastalarda yaşamboyu psikiyatrik bozukluk yaygınlığı %45, mevcut psikiyatrik bozukluk yaygınlığı %25, yaşamboyu panik bozukluğu yaygınlığı %27, yaşamboyu depresyon yaygınlığı %21, mevcut panik bozukluğu yaygınlığı %19 olarak saptanmıştır.
Kalp nakli
İki yıldan az sağkalım beklenen kalp yetmezliği hastalarına kalp nakli uygulanır. Kalp nakli sonrası, günümüzde beş yıllık sağkalım beklentisi %75'in üzerine çıkmıştır. Sınırlı sayıda hastaya uygulanabildiği için nakil öncesi dışlama ölçütleri arasında nakil sonrasında tedavi işbirliğini bozacak psikiyatrik durumlar da yer almaktadır. Bu nedenle hastalar psikiyatrik de- ğerlendirmeyi bir sınav gibi yaşarlar. Ameliyat sonrası dönemde işbirliğini bozarak rejeksiyon ve ölüm riskini artıracağı öngörülen etmenler kişilik bozukluğu, madde kullanım bozukluğu, uyum bozucu başetme stratejileri, sosyal destek azlığı ve geçmiş işbirliği bozukluğu öyküsüdür.
Nakil bekleyen hastalarda genellikle depresif belirtiler ve anksiyete görülür. Bir donörün ölmesini bekledikleri için suçluluk duygusu olabilir. Bekleme sürecinde sıklıkla inkar ve kafa karışıklığı görülür. Ani gelişen kalp yetmezliğinde hastalığın yasını tutmadan yeni duruma uyum sağlaması gerekir. Ameliyat sonrasında ortaya çıkan bilişsel işlev bozukluğu ve buna yönelik sakinleştirici ilaç tedavisi psikolojik uyum yeteneğini azaltır. Ameliyat sonrası dönemde yüksek doz kortizon kullanımına bağlı duygudurum değişkenliği görülebilir. İlk günlerde genellikle öfori (gereksiz aşırı mutluluk ve enerji) görülür. Bunun derecesi ameliyat öncesi beklentilerle ilgilidir. Komplikasyonlar geliştikçe olumlu duygular azalır, depresyon görülebilir. Yeniden eski rollere dönme gerekliliği stresi arttırır. Korkutucu deneyim yaşayan bazı hastalarda travma sonrası stres bozukluğu görülebilir. Ağrı kesici ve kaygı azaltıcı ialçlara bağımlılık görülebilir.
Sol ventrikül destek aygıtları, kalp yetmezliğinde uygulanan bir diğer tedavi yöntemidir. Total yapay kalpler henüz başarılı olamamıştır. Sol ventrikül destek aygıtları kalp damar cerrahları tarafından göğüs kafesi içine ya da dışına yerleştirilen pompalardır. Kalp nakli öncesi dönemde kullanılırlar.
Doğuştan kalp hastalığı olan çocuklarda ılımlı zeka geriliği, bilişsel bozukluklar, anksiyete, beden imgesi ve benlik saygısı sorunları olduğu bildirilmiştir. Yaşıtlarının oyunlarına ve sportif etkinliklere katılamama, ailenin anksiyetesi, siyanoz ve ağrı yakınmalarının olması çocuğun anksiyetesini arttırır ve yaşam kalitesini azaltır. Tedavi tekniklerindeki gelişmeler sonucunda konjenital kalp hastalarının önemli bölümü erişkin çağına ulaşmaya başlamıştır. Ergen ve erişkin konjenital kalp hastalarında dış görünüm, cinsellik, çocuk sahibi olma, iş bulma ve sağlık sigortası gibi sorunlar, mortaliteye ilişkin korkular ön plana çıkar.
Erişkin konjenital kalp hastalarının yaşam kalitesi genel popülasyondan düşüktür, ancak ruhsal bozukluk görülme oranının ortopedi hastalarından daha düşük olduğu gösterilmiştir.
Kalp Hastalarında Psikososyal sorunlara yaklaşım stresle başetme ve psiko-eğitsel yaklaşımlar
Psikososyal uyaranların kalp hastalıklarının seyrine olan etkilerinin anlaşılmasından bu yana kalp hastalıklarının rehabilitasyonunda psikososyal yaklaşımlara yer verilmeye başlanmıştır. Psikososyal yaklaşım türleri arasında riskli sağlık davranışlarını azaltmaya yönelik yaklaşımların yanısıra psikolojik sıkıntıyı azaltmaya yönelik yaklaşımlar da yer almaktadır. Bunlar gevşeme egzersizleri, stresle başetme teknikleri ve A tipi davranışı azaltmaya yönelik tekniklerdir.
Gevşeme egzersizleri ve meditasyon gibi kolay uygulanan yöntemlerin etkili olduğu gösterilmiştir. Sağlık eğitimi ve stresle başetme tekniklerinin 2-10 yıllık izlemde kalp krizi (miyokard enfarktüsü) riskini %29, ölüm riskini %34 azalttığı gösterilmiştir.
Psiko-eğitsel programlarının hedefleri sistolik kan basıncı, kolesterol ve beden ağırlığını dengede tutma, sigarayı bıraktırma, fizik egzersiz alışkanlığı kazandırma, hostiliteyi azaltma ve duygusal sıkıntı ile baş etmeyi sağlamaktır, ancak bu yöntemlerin anksiyete ve depresyon belirtilerini azaltma konusunda her zaman başarılı olmadığı gösterilmiştir. Psiko-eğitsel programlara katılanların sigarayı bırakma konusunda üç kat daha başarılı oldukları gösterilmiştir. Daha uzun süreli ve bireyselleştirilmiş müdahale programlarının daha başarılı olduğu gösterilmiştir.
Psikoterapi
Kalp hastalıklarına yönelik psikoterapötik müdahalelerin hasta henüz hastanede yatarken başlaması gerekir. Psikiyatri danışmanı gevşeme egzersizleri eğitimini iyi bilmelidir. Bu egzersizler yatağında edilgin biçimde yatan hastanın özerklik ve denetim duygusu kazanmasını sağlar. Yanısıra tedaviyi aksatacak düzeydeki inkar tepkisi ve işlevselliği bozacak ölçüdeki kaçınma davranışıyla mücadele edilmesi gerekir. Miyokard enfarktüsü sonrasında uygulanan bireysel destekleyici psikoterapinin yoğun bakımda ve hastanede yatış süresini kısalttığı, kalp yetmezliği olasılığını azalttığı, işe dönüşü çabuklaştırdığı gösterilmiştir.
Bilişsel davranışçı terapi ve interpersonel psikoterapinin yararlı olduğu bildirilmiştir. Bireysel psikoterapi yanısıra grup psikoterapisi de uygulanabilir.
Kalp ve Damar Ameliyatı yapılmasına karar verilen kişinin psikolojisi ne olur, öfkelenir mi?
Öfke; sadece insanlarda var olan bir duygu değil, her canlı organizmanın tehdit karşısında olaylara gösterdiği doğal bir tepkidir. Bireysel tehdit hissetme, kırgınlık, engellenmişlik, anksiyete (kaygı-endişe), kızgınlık ve kendine olan saygısında azalma öfke sebeplerindendir.
Hastalık ve hastalığa yakalanma tek başına bile insanda engellenmişlik, kaygı ve endişe yaratır. Hasta hem kendisini hem de aile ve çevresini düşündüğünden yoğun bir kırgınlık ve evhama kapılır. Hele hele bu hastalık kalp veya damar tıkanıklığı olursa ayrıca ölüm korkusu da hasta ve hasta yakınına bulaşır.
Hasta her gün kendisine "niye ben?" diye sorar ve bir cevap bulamaz. Ameliyat mı olacak, damara balon mu yapılacak, stent mi konulacak, işlemden sonra ne olacak, yoğun bakımda ne olacak, taburcu olabilecek mi, yoksa iyileşemeyecek mi diye kafasında binlerce soru oluşur. Ayrıca her gelen farklı bir şey söyleyecek, o doktor iyi, bu hastane daha iyi, o hastane kötü, orada şu sorun var buraya git diye binlerce soru ve şüphe oluşacak.
Hastanın maddi ve sosyal durumu ne olursa olsun "çaresizlik" hissedecek ve öfke duymaya başlayacak. Bu öfke hem kendine hem yakınlarına, hem doktorlara hem kadere bile olacak.
Bu durumda hasta ve hasta yakını ile yapılacak iletişim, tedavinin en önemli parçasıdır.
Öfke, eğer doğru iletişim kurulmaz ise, hastanın doktor ve sağlık personeli arasındaki sürtüşme ve çatışmaları alevlendirebilir.
Burada esas rol, sağlık çalışanlarına ve hastanın doktoruna düşmektedir:
Sağlık personeli; öncelikle öfkeyi tanımalı, daha sonra kabul etmeli, anlamalı ve yanıtlamalıdır. Öfkeyi tanımak, hasta kızgın olduğunu ifade ediyorsa kolaydır, ancak hastalar genellikle bunu söylemezler. Ses tonu ve ajite davranışları, hastanın öfkeli olduğunu gösterebilir. Hastanın istemeyerek sinirlendiği durumlarda öfkenin nedeninin araştırılması önemlidir. "Canınız sıkılmış gibi görünüyor" şeklinde bir cümle hastanın duygularını sizinle paylaşmasına yardımcı olur. Hasta size kızmış ya da sizinle ilgisi olmayan bir konuda başkasına kızmış olabilir. Hasta kızmakta haklı ise sağlık personeli özür dilemeli, başka birine kızdıysa empati yaparak onunla konuşmalıdır.
Öfke yaşayan hastalarla iletişim kurarken sağlık personelinin dikkat etmesi gereken durumlar:
Sağlık personeli;
1. Kendi duygularını kontrol altına almalı,
2. Sakin konuşmalı, gerekirse odayı terk etmeli, bir süre sonra tekrar geri gelmeli,
3. Hastanın davranışlarını ve beden dilini gözlemlemeli,
4. Hastanın duygularını göstermesine olanak sağlamalı,
5. Hastanın kızgınlık kaynağı araştırılmalı (Neye öfkelendiğini öğrendiğiniz zaman kızgınlığın sizinle ilgili olmadığını anlayacak ve daha kolay bireysel yaklaşımda bulunacaksınız.),
6. Hastaya bağırılmamalı ve onunla kavga edilmemeli,
7. Hasta çok öfkeli ise ona yaklaşılmamalı ve dokunulmamalı (Fiziksel saldırıda bulunmasına neden olabilirsiniz.),
8. Hastanın duyguları yok sayılmamalı, bu durum öfke kaynağını bulunmasını engeller,
9. Hastaların söyledikleri sabırla dinlenmeli,
10. Hasta zarar verici davranışlarda bulunuyorsa güvenli bir alana geçilmeli,
11. Hasta için zaman ayrılmalı, bu sürede sabırlı olunmalı,
12.Öfkeli davranışlarından dolayı yargılamamalı, öfkesini arttıracak küçümseyen tavır ve ifadelerden kaçınılmalı,
13.Yapılması gereken tıbbi uygulamalarda, eğer beklemesi gerekiyorsa bunun nedeni açıklanmalı,
14. Hasta yakınları, hastanın öfkesinin artmasına neden oluyorsa bulunduğu ortamdan uzaklaştırılmalıdır.
Kalp Hastalıkları ve Tedavileriyle ile ilgili detaylı bilgi almak için lütfen tıklayınız
Kalp Hastalıkları nedeniyle tedavi veya ameliyat olan hastaların yorumlarını okumak için tıklayınız
Prof. Dr. Ahmet AKGÜL'ün özgeçmişine ulaşmak için lütfen tıklayınız
İletişim kurmak veya Randevu almak için lütfen tıklayınız
Bu sitenin içeriği ziyaretçilerini bilgilendirmeye yönelik hazırlanmış olup sağlıkla ilgili konularda tıbbi teşhis, tedavi veya reçete bilgisi özelliği taşımaz. Site, sağlıkla ilgili tüm konularda en doğru bilginin hastayı muayene eden doktorundan öğrenilebileceğini savunur. Sitedeki bilgiler bu amaçla kullanılmamalıdır. Bu bilgilerin yanlış anlaşılması veya kullanılmasından doğabilecek mağduriyetlerden bu site sorumlu tutulamaz.Bu sitedeki bilgileri kopyalama, nakletme veya diğer kullanımlar kesinlikle yasaktır. Web sitesindeki bilgilerin kullanımı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine ve site sahibinin iznine bağlıdır. Tüm kullanıcılar yukarıda belirtilen yasal uyarıyı tamamen ve çekincesiz olarak kabul etmiş sayılırlar.