KALBİMİZİN YAPISI
"Hasta için kalbin yapısını öğrenmek niye gerekli olsun" diye soranlar oluyor. Cevabı aslında belli. Sağlık okur yazarlığı artırmak. Yani hasta kendi hastalığını tam olarak bilmeli ki tedaviye uyum sağlasın, kontrollerini aksatmasın, hangi ilacı niye alacağını veya niye bırakacağını bilsin, hangi ameliyatı niye olacağını bilsin. Yani bir anlamda hasta kendi kendini takip ve tedavi etsin.
Bir hastanın en iyi doktoru yine kendisidir. Doktor yalnızca bir aracıdır ve bazı bozuklukları ve özellikle acil sıkıntıları düzene sokar ama bundan sonra hasta kendi kendisine bakmalı ve korumalıdır.
Bu durum özellikle kalp hastaları için geçerlidir. Çünkü kalp hastalığı bugün olup yarın tamamen geçen bir süreç değildir. Neredeyse bir ömür düren dikkat ve titizlik gerektiren, hem hekimin hem de hastanın ve ayrıca hasta yakınının son derece bilinçli olmasını gerektiren bir durumdur.
Adı üstünde: Kalp Hastalığı. Yani en ufak bir ihmal de hayati risk taşıyan bir organın hastalığı.
Doktora gidiyorsunuz, doktor size "kalp ameliyatı olacaksınız" diyor. Siz kendinize ne yapılacağını ayrıntıyla sormalısınız ve hatta tam olarak öğrenmelisiniz. Buna rağmen genellikle hasta sayısının çok olması veya zamansızlık yüzünden doktor size hastalığınızı tam olarak anlatamayabilir. İşte bu nedenlerle bizler de hastalarımız veya hasta yakınlarımızın konuyu daha net anlamaları için kalbin yapısını anlatıyoruz.
Öncelikle kalbimizde sinir var mı, ne işe yarar bu sinirler, niye sinirlerimizi bilmeliyiz, hastalıklarla ne ilgisi var?
Kalbimizde 2 tane ana sinir vardır. Kalpte oluşan tüm işler, bu iki sinirin beyinden alıp kalbe getirdikleri uyarılar sonucu oluşur. Bu sinirler Vagus ve Frenik sinirler olarak adlandırılır. Bu sinirler sayesinde kalpte oluşan ritm değişikliği, çarpıntı, göğüs ağrısı, kalp krizi gibi durumlar hastanın beynine bildirilir ve hasta bu uyarılar sonucu doktora gelir ve şifa arar. Yani bu sinirler aynı zamanda kalbimizin bekçileridir. Kötü bir durum oldu mu, sahibine hemen alarm verirler. Şeker hastalığı veya nöropati gibi sinir hastalıklarında bu sinirler yeterince iyi çalışmaz ve kalbin alarm gücü bir miktar da olsa zayıflar.
Frenik sinir, kalbin etrafında bulunan ve kalbi bir kese şeklinde saran KALP ZARI (PERİKARD) nın duvarında bulunur. Kalbin hem sağında hem de solunda vardır. Yani frenik sinirden 2 tane vardır ve kalbin etrafını saran perikard duvarında bulunur. Ana görevlerinden biri kalbin altında bulunan ve nefes alıp vermemizi sağlayan DİAFRAM kasının uyarılmasıdır. Yani bu sinirde oluşacak bir sorun, nefes alıp vermemizi zorlayacak hatta nefessiz kalmamızı sağlayacaktır. Bu nedenle özellikle açık kalp ameliyatlarında, kalp zarı ameliyatlarında eğer cerrah kalbin etrafındaki bu siniri zedelerse hasta ameliyat sonrası nefes darlığı ve çok rahatsız edici HIÇKIRIKLAR ile uğraşmak zorunda kalacaktır.
Düşünün bir kere. Hastanız var, bu babanınız da olabilir. Kalp ameliyatı oluyor, mesela baypas ameliyatı oluyor ve ameliyatta her şeyin çok iyi geçtiği söyleniyor. Hasta yoğun bakımdan da çıkıyor. Hatta taburcu da oluyor ama eve gidince çok rahatsız edici hıçkırık başlıyor. Nefes darlığı da eşlik ediyor. Hastanın tüm hayat kalitesi bozuluyor. İşte hasta veya hasta yakını bunun nedenini merak ediyor ama bir türlü tatmin edici cevap alamıyor. İşte bu yazıların nedeni de işte tam bu. En doğru ve tatmin edici bilgileri vermek.
Kalpte ODACIKLAR var, bunlar nedir, KAPAKLAR var, ne işe yararlar?
Kalpte hem KİRLİ KAN, hem de TEMİZ KAN mı var, bunlar birbirlerine karışmıyor mu?
Gelelim şimdi bu soruların cevabına.
Öncelikle söyleyelim, kalpte hem temiz kan (oksijen içeriği fazla kan) hem de kirli kan (oksijen içeriği düşük kan) bulunuyor ve bu kanlar birbirine karışmıyor. Eğer bunlar birbirine karışsa kalpte bir bozukluk yani bir DELİK olduğu düşünülmektedir.
Bu kanlar birbirine karışmıyor çünkü kalp ODACIKLARA ayrılmış ve odacıklardan birbirine geçişler belirli bir kurallar altında olur. Kalpte 4 tane odacık mevcuttur:
Resimlerden de anlaşılacağı üzere,
Sağ Atrium ( Sağ Kulakçık ):
Atriyum veya atrium zaten ODACIK demektir. Yani içinde kan olan bir odacık anlamındadır. Sağ denmesinin nedeni kalbin sağında olması, kulakçık denmesinin nedeni de kalbin ortasından daha yukarda bulunmasındandır. Sağ atrium içinde YALNIZCA KİRLİ KAN bulunur. Yani vücudumuzun üst kısmından yani baş, boyun ve kollardan gelen KİRLİ KAN, VENA KAVA SUPERİOR denen damarla (toplardamar, ven), vücudumuzun altından gelen kirli kan ise VENA KAVA İNFERİOR ile sağ atriumda toplanır. Vücudumuzun üstü demek, ayağa kalktığımızda kalp seviyesinin üstündeki organ ve dokular, vücudumuzun altı ise kalp seviyesinin altındaki doku ve organları tanımlamaktadır. Sağ atriumda toplanan bu kirli kan devamlı orada birikirse sağ atrium genişler ve belirli bir seviyeye gelince içindeki kirli kanı bir yere aktarması gerekir. İşte bu durumda sağ atrium odacığından kirli kan, TRİKÜSPİT KAPAKÇIĞI veya kapısı ile hemen altındaki odacığa geçer. Yani sağ atriumdaki kan artınca kapı açılır ve ayakta duran bir kişi düşünürsek hemen o odanın altındaki odaya geçer. Geçtikten sonra kapı kapanır. Bu kapı TİRKÜSPİT KAPAK tır ve yalnızca tek yönlü geçişe izin verir. O da sağ atrium'dan, diğer odaya yani SAĞ VENTRİKÜL'e. Sağ ventrikül de adı üzerinde kalbin sağ tarafındadır ama sağ atrium'un hemen aşağısındadır. Bu nedenle ona SAĞ KARINCIK da denir.
Pulmoner kapakçıktan geçen kirli kan (yani oksijen düzeyi düşük olan kan), akciğerin içindeki damarlara geçerler. Bu damarlar kılcal damarlara ayrılır ve akciğerde bulunan hava kesecikleri içindeki oksijen ile buluşmak için iyice kılcal hale gelir. Akciğerde nefes alınması ile biriken oksijenden yüksek hava, akciğerde bulunan binlerce ALVEOL denen hava keseciklerine dolar. Bu keseciklerin duvarlarının hemen arkasında ise biraz önce söylediğimiz kılcal damarlar vardır. Yani oksijeni yüksek hava ile oksijeni düşük kan arasında tek bir MEMNRAN vardır ve bu yapı sayesinde oksijeni yüksek yerden düşük yere yani havadan kana oksijen geçişi olur. Artık kanın oksijen düzeyi artmış hale gelir ve TEMİZ KAN adını alır.
Temiz kan, akciğerlerden PULMONER VEN yani AKCİĞER TOPLARDAMARI ile kalbin sol odasına yani SOL ATRİUM yani SOL KULAKÇIK a geçer. Burada da aynen SAĞ ATRIUMdaki gibi belirli bir şekilde toplanır ve yeterli basınca gelince, odanın kapısı yani MİTRAL KAPAK açılır ve temiz kan SOL VENTRİKÜLE yani SOL KARINCIĞA dolar.
SOL KARINCIK ise tüm diğer odacıklardan farklıdır. Odanın duvarı kalın kaslarla döşelidir. Bu adanın duvarında bu kadar kas olmasının nedeni, kasıldığı zaman vücudun her yerindeki hücrelere kan göndermesidir. Bu odacığın yani sol ventrikülün içinde oluşan basınç ile temiz kan AORT KAPAĞI açılarak önce AORT DAMARINA sonra bir ağaç dalları gibi dağılarak tüm hücrelere ulaşır.
Aort damarına giden kan, aort damarının tüm dallarına gider. Aort damarın ilk dalı, kalbi besleyen KORONER DAMARLAR dır. Kalpte zaten kan var, beslenmesi için niye damara ihtiyacı olsun?
Kalp ve damarlar, içinde kan geçmesine rağmen, duvarlarındaki dokuyu ve kasları beslemek için ayrıca damara ihtiyaç duyarlar. Kalbi besleyen damarlara KORONER ARTERLER denir ve damarlar tıkanırsa KALP KRİZİ oluşur. Damarları besleyen damarcıklara ise VAZO VAZORUM denir ve bu damarcıkların tıkanması ile bu sefer DAMAR YAŞLANMASI oluşur. İşte DAMAR ANTİAGEİNG uygulamalarımızda bu damarcıkların tedavisine odaklanılıp, DAMAR GENÇLEŞTİRME işlemleri yapılmaktadır.

