https://www.ahmetakgul.com.tr/ Prof. Dr. Ahmet Akgül - Metabolik Sendrom: BEYAZ YAKALILARIN HASTALIĞI

Metabolik Sendrom

Metabolik sendrom, şeker hastalığı, göbek çevresi yağlanma, kan yağı düzeylerinde bozukluk ve yüksek kan basıncı gibi kalp krizi risk faktörlerinin oluşturduğu metabolik bir bozukluktur. Yaşam şekli değişiklikleri sonucu tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sıklığı artmaktadır. Türkiye Metabolik Sendrom Araştırması (METSAR) sonuçlarına göre, ülkemizde kentsel yerleşim alanlarında metabolik sendrom sıklığı ortalama %34'dür. Türkiye'de 20 yaş üstü nüfusun 1/3'ünde metabolik sendrom mevcuttur. Kilo fazlalığı ve bel çevresi kalınlığı fazla olan kişilerde görülen metabolik sendrom, kalp krizi veya inme riskini 3 kat, ölüm riskini ise 2 kat artırmaktadır. Metabolik sendrom varlığının kalp krizi veya inme riskinde yaptığı artış göz önüne alındığında hastalığın önemi daha iyi anlaşılabilir.

Metabolik sendromun nedeni henüz tam olarak açıklığa kavuşturulmasa da, karın bölgesinde yağlanma ve insülin direnci önemli rol oynamaktadır. Bunun yanında, genetik, hareketsiz yaşam şekli ve beslenme bozukluğu -fast-food beslenme- sendromun daha erken yaşlarda ortaya çıkmasına neden olmaktadır.

Artan teknoloji ile beraber özellikle ulaşım, üretim ve tarım alanlarında kolaylaşan yaşam biçimine bağlı fiziksel aktivitede azalma ve modern yaşamdaki beslenme alışkanlıklarındaki değişimdir. Ayaküstü - fast-food- hızlı yenen sağlıksız besinlerle, karbonhidrattan ve rafine şekerden zengin, bitkisel liflerden fakir, aşırı yağlı beslenme şekli, obeziteye-şişmanlığa dolayısıyla metabolik sendroma yol açan önemli faktörlerden birisidir. Ayrıca, boş zamanlarımızı kolaylıkla dolduran ileri teknoloji ürünü araçların (cep telefonu, televizyon, bilgisayar, ev sineması vb.) kullanımının yaygınlaşması, obezitenin artmasına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Türkiye'de kadınlardaki obezite sıklığının dünya ortalamalarına göre oldukça yüksektir. Bunda rol oynayan faktörler arasında, Türk kadınlarında, fiziksel aktivite düşüklüğü, yüksek doğum sayısı, uzun laktasyon dönemleri, eşlik eden şeker hastalığı ve yüksek kan basıncı, gelir ve eğitim düzeyinin düşük olması sayılabilir.

Metabolik sendrom tanı kriterleri

Uluslararası Diyabet Federasyonu'nun (IDF) 2005 yılında yaptığı tanıma göre, metabolik sendrom tanısı için, karın bölgesinde yağlanma (abdominal obezite) ile birlikte aşağıdakilerden en az ikisi olmalıdır.

  • Açlık kan şekeri yüksekliği (≥100 mg/dl) veya tip 2 diyabet olması
  • Kan basıncı yüksekliği (≥130/85 mmHg) veya kan basıncı düzenleyici ilaç kullanımı
  • HDL-kolesterol düzeyinin erkeklerde ‹40 mg/dl, kadınlarda ‹50 mg/dl olması
  • Trigliserid yüksekliği (≥150 mg/dl)

Karın bölgesindeki yağlanma, bel çevresi ölçümü ile değerlendirilir. Türk Endokrinoloji Metabolizma Derneği'nin Obezite Lipid ve Hipertansiyon Çalışma Grubu, Türk erişkin popülasyonunda santral obezite için kullanılması gereken bel çevresi kesme noktalarını kadınlarda 90 cm, erkeklerde 100 cm olarak tespit etmiştir. Bel çevresi ya da bel/kalça oranının artmış olduğu obezite tipi, santral (elma tipi, viseral veya abdominal) obezite olarak adlandırılır. Santral obezite, kalp-damar sağlığı açısından önemli bir risk faktörüdür ve bel çevresi bu riski daha iyi göstermektedir.

Metabolik Sendrom Tedavisi

Metabolik sendromda, kalp-damar hastalığı ve tip 2 diyabet riskini azaltmak temel hedeftir. Hasta, öncelikle kalp-damar hastalığı açısından kapsamlı incelenmelidir. Tedavi hedefleri, insülin direncine neden olan yaşam tarzı değişiklikleri ile gerekli koşullarda ilaç tedavisinin başlanmasıdır.

Sağlıklı yaşam şekli:

  • Fiziksel egzersiz: Her gün veya haftanın en az beş günü, en az 30 dakika orta düzeyde egzersiz (hızlı yürüme, yüzme, bisiklete binme gibi) yapılması önerilir.
  • Dengeli ve sağlıklı beslenme: Doymuş yağlardan kısıtlı, kompleks karbonhidratlardan zengin diyet metabolik sendromlu kişlilerde önerilen bir diyet modelidir. Son zamanlarda Akdeniz diyeti gibi dengeli diyet modellerinin koroner kalp hastalığı ve farklı kanser türlerinin yanı sıra şişmanlık, kan yağlarında düzensizlik ve kan basıncı yüksekliği gibi metabolik bozuklukların sıklığında azalma ile ilişkili oldukları bildirilmektedir. Akdeniz diyeti sebze, meyve, baklagiller, zeytinyağı, ceviz, fındık, üzüm gibi liften, kompleks karbonhidratlardan ve tekli doymamış yağlardan zengin, doymuş yağlardan fakir bir diyettir. Akdeniz diyetinin metabolik sendrom gelişimini %20 azalttığı ortaya konmuştur.
  • Kilo kaybının temini: %5-10'luk kilo kaybı ile metabolik sendromun tüm bileşenleri üzerine etkilidir.

Yaşam şeklinde değişiklik yeterli olmuyorsa ve kalp-damar hastalığı riski yüksekse, ilaç tedavisi gerekir.

Obezite artışının nedenleri

Artan teknoloji ile beraber özellikle ulaşım, üretim ve tarım alanlarında kolaylaşan yaşam biçimine bağlı fiziksel aktivitede azalma ve modern yaşamdaki beslenme alışkanlıklarındaki değişimdir. Ayaküstü - fast-food- hızlı yenen sağlıksız besinlerle, karbonhidrattan ve rafine şekerden zengin, bitkisel liflerden fakir, aşırı yağlı beslenme şekli, obeziteye dolayısıyla metabolik sendroma yol açan önemli faktörlerden birisidir. Ayrıca, boş zamanlarımızı kolaylıkla dolduran ileri teknoloji ürünü araçların (cep telefonu, televizyon, bilgisayar, ev sineması vb.) kullanımının yaygınlaşması, obezitenin artmasına önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Türkiye'de kadınlardaki obezite sıklığının dünya ortalamalarına göre oldukça yüksektir. Bunda rol oynayan faktörler arasında, Türk kadınlarında, fiziksel aktivite düşüklüğü, yüksek doğum sayısı, uzun laktasyon dönemleri, eşlik eden şeker hastalığı ve yüksek kan basıncı, gelir ve eğitim düzeyinin düşük olması sayılabilir.

seren.jpg



Metabolik sendrom, obezite, insülin direnci, kan yağlarında ve kolesterolde bozukluk, artmış kan basıncını içeren ve kalp ve damar hastalıkları riskinde ciddi artışla birlikte olan bir durumdur. Metabolik sendrom komponentlerinin araştırılması ve gerekli önlemlerin alınması ise tartışılmaz bir zorunluluktur. Daha az kullanılan bir tabir olan kardiyorenal metabolik sendrom, kardiyorenal sendromla karıştırılmamalıdır. Kardiyorenal sendrom böbrek yetersizliği ve kalp yetersizliğinin birlikte olması ve birbirlerini etkilemesidir. Metabolik sendrom saptandığında kilo verme ve fiziksel aktiviteyi içeren yaşam biçimi değişikliklerinin uygulanması gereklidir. Prehipertansiyon için medikal antihipertansif tedavi uygulama zorunluluğu yoktur. Hipertansiyon geliştiğinde ise insülin direncini artırmayan antihipertansif ilaçların kullanılması tercih edilmelidir. Tedavi yaklaşımında hekimin gücü sınırlı olup toplum sağlığı açısından idari otoritelere, medyaya ve endüstriye büyük görevler düşmektedir.

Bazı metabolik sorunların  hastalarda kümelendiği fark edildikten sonra ilk olarak bu duruma ''Sendrom X'' ismi verilmiştir.   Gövdesel obezite, insülin rezistansı, kan yağları bozukluğu, hipertansiyon ile karakterize bir modern zamanlar hastalığı olan metabolik sendrom, bir kardiyovasküler risk faktörleri topluluğudur. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızlı bir artış göstererek önemli bir halk sağlığı problemi oluşturmaktadır. Özellikle son yıllarda kadınlar arasında hızla çoğalması metabolik sendrom ve buna bağlı gelişen kalp hastalıklarının artık bir ''erkek hastalığı'' olmadığını göstermektedir. Pek çok kuruluş tarafından yapılan tanımlama ve sınıflamalarda kadın erkek arasındaki farklar vurgulanmaktadır. Kadınlar yaşam döngüleri sırasında metabolik sendrom açısından pek çok değişiklik yaşamakta, beslenme bozuklukları, hareketsizlik ve modern hayatın getirdiği diğer yükler bu süreçlerle birleşmektedir.   

Metabolik sendrom, ateroskleroz ve damar tıkanması için önemli bir risk faktörüdür. Bu sendrom Türk toplumunun yaklaşık olarak üçte birini etkileyen ciddi bir halk sağlığı problemidir. Altta yatan asıl nedenin insülin direnci olduğu düşünülen metabolik sendrom tanısı konulabilmesi için, gövdesel obezite, artmış kan basıncı, hiperglisemi, hipertrigliseridemi ve azalmış yüksek dansiteli lipoprotein kolesterol ( HDL ) seviyesi kriterlerinden en az üçünün varlığı gereklidir. Bu risk faktörlerinin bulunması ile karakterize metabolik sendrom, inflamasyon, pıhtılaşma faktörlerinin artışı ve  pıhtı eritici sistemin  azalması ile karakterize aşırı pıhtılaşma durumu, endotel yani damarı döşeyen hücrelerin  bozukluğu ve trombositlerin aşırı pıhtı oluşturması aracılığı ile hem felç hem de tüm damarların tıkanmasına yatkınlık oluşturmaktadır. Metabolik sendromun önlenmesinde ve tedavisinde öncelikli olarak diyet ve egzersiz gibi yaşam tarzı değişiklikleri göz önünde bulundurulmalıyken, gerekli olan hastalarda ilaç tedavisinin de eklenmesi de gerekebilir.

 Ünlü sanatçımız Sayın Seren Serengil'in "mide küçültme" ve/veya "tüp mide" olarak bilinen, obezite/bariatrik cerrahi işlemi ile ilgili hem doktorların hem de sanatçımızın açıklamaları sonucu tarafıma onlarca soru geldi.  

Öncelikle Sayın Sanatçımıza geçmiş olsun dilerim. Kendisi, yapılan işlemler ile ilgili oldukça mutlu. Bu durum yani hastanın operasyon sonucunda kendini mutlu hissetmesi biz cerrahlar için en büyük ödüldür. Böyle riskli ve zor ameliyatlar sonrası, süreç 3 yönlü işler: 

Biyolojik  

Psikolojik  

Hukuki 

Sanatçımızın kendi ifadesine göre "Yüksek Tansiyon, İnsülin Rezistansı ve dolayısı ile gelişebilecek Metabolik Sendrom açısından böyle bir ameliyat olduğunu ve sonucun olumlu olduğunu" belirtmekte. Zaten bir sağlık kurumunun kurulu ve cerrahı tarafından verilen karar tartışma konumuz değildir. Burada hastalarımız bana "benim de tansiyonum yüksek, biraz da göbeğim var, ben de tüp mide ameliyatı olabilir miyim?" diye sormaktalar. Bu durumda kamuoyunu bilgilendirmek, bir kalp ve damar hastalıkları Profesörü olarak bizlere düşmekte. 

Peki nedir bu metabolik sendrom, önce onu inceleyelim: 

Metabolik sendrom, bir büyük şehir yani modern yaşamın bizlere yüklediği bir hastalıklar bütünüdür. Vücudun hareketine bağlı olmayan işleri yapan, düzenli egzersiz yapmayan, masa başında oturan, toplantılar yapan, önemli kararlar veren, bu nedenle kafası her an yoğun olan, stresi kontrol edemeyen, akşama kadar yemek yeme fırsatı olmayıp akşam eve gittiğinde yemek yiyip televizyon başında uyuyan... yani hepimizin risk altında olduğu veya zaten hastalığa yakalandığımızı fakat bunu henüz bilmediğimiz bir  hastalıklar kümesidir. Henüz bilmiyoruz çünkü yoğunluktan doktora da gitmiyoruz. Zamanla göbeğimiz büyüyor, zaten az olan hareketimiz daha da azalıyor, vücuttaki kan şekerinin ve/veya tansiyonun ani oynamaları gün içinde bizi daha da strese sokuyor ve stres ise şeker ve tansiyon oynamalarını tetikliyor, yani bir kısır döngünün içinde hastalığımızın bize tokat atmasını bekleyerek freni kopmuş bir kamyonun yokuş aşağı gelmesi gibi hayatı kovalıyoruz. Nereye kadar? Kamyon duvara çarpana kadar, "çarpacak mı", "evet" kesinlikle çarpacak.  

Metabolik sendromda , bel çevresi kalınlığı artar, yüksek tansiyon görülür, kan yağlarında artış olur,  kan şekeri yükselir.  Metabolik sendromlu kişilerde metabolik sendromu olmayanlara göre gelecekte tip 2 diyabet gelişme riski 5 kat, kalp hastalığı ve damar tıkanıklığı, felç gelişme riski ve sonuçta ölüm riski artmıştır. Bu nedenle metabolik sendrom kapımızı çalmadan önlemler alınması gerekir. 

Burada her bir durum için ayrı ayrı tedaviler olsa da, metabolik sendromun gelişmesini önlemek veya gelişmiş ise daha sonra oluşabilecek şeker hastalığı ve/veya kalp krizi, damar tıkanıklığı, felç sorunlarının önlenmesinde esas tedavi sağlıklı egzersiz programları ve sağlıklı beslenmedir.  

Bu nedenle tansiyon yüksekliği, kanda kolesterol artışı, şekerde yükselme gibi sorunlarda hemen ameliyat kararı vermek uygun değildir. Tıbbın anayasası kabul edilen her 4-5 sene de bir güncellenen "Guideline"'larımızda bizlerin algoritmaları vardır. Yani tüm işlerimiz bir sıra dahilinde yapılmalıdır. Bir kimsede metabolik sendrom çıkacak veya kilo alacak diye "o hastalık zaten var" gibi işlem yapılmaz. Yani bir hasta için "zaten bu gidişte kalp krizi geçirecek" deyip, önceden "koroner baypas" yapılmaz. O hastalık için ameliyat kriterleri olduğu zaman ve ameliyatsız tedavi şansı zaten önceden denenmiş ve başarısız olmuş ise ameliyat yapılır. 

Ayrıca tıp biliminde her hasta kendi özeli ile değerlendirilir. Yani bir hastalık için kural şu demek yerine, bu hasta için kural bu olmalı denmektedir. Yani "hastalık" değil, "hasta" odaklı olunmalıdır. Her hastalık her hastada aynı şekilde seyretmez. "Peki o zaman bu kurallar niye var" derseniz, "yol göstermek, ortak fikir birliğine varmak, bir düzen içinde en doğru tedavi ve şifayı bulmak için" vardır. 

Sonuçta Sayın Serengil'in ameliyatı ile ilgili  tartışma içinde olan cerrahlarımızın hem haklı hem de haksız sayılabilecek durumları ortaya çıkmaktadır. Öncelikle her hasta özeldir ve kendi durumu içinde değerlendirilir. Fakat tıbbın evrensel kuralları da unutulmamalıdır yani kurumun özel olarak aldığı karar, Guideline yani "tıp anayasası" ile çelişmemelidir. 

Gelelim işin Psikolojik boyutuna: Hastamız çok ünlü bir sanatçı ve kamu tarafından sıklıkla takip edilen bir kişidir. Bir işlem sonrası "o doğrudur, bu yanlıştır..." demek, hastanın psikolojisini etkiler. Kendini mutlu ve huzurlu hisseden hastayı negatif etkilemek doğru değildir. Tıbbi bir tartışma yapılacak ise, bunun yeri medya değildir, bunun yeri bilimsel kongrelerdir. Kongrede hastanın tüm değerleri masaya yatırılır ve karşı görüşlü tüm doktorlar konu hakkında yorumlarını yapar. 

Medya önünde yapılan tıbbi tartışmalar hastanın olduğu kadar, "cerrahlık" mesleği için de negatif etkileri olur. Bu gündemi takip eden tüm hasta ve hasta yakınları içinde "acaba" diye kuşkular olur ve mesleğin itibarı ve saygınlığı zedelenir. 

 

Yasal Uyarı

Bu sitenin içeriği ziyaretçilerini bilgilendirmeye yönelik hazırlanmış olup sağlıkla ilgili konularda tıbbi teşhis, tedavi veya reçete bilgisi özelliği taşımaz. Site, sağlıkla ilgili tüm konularda en doğru bilginin hastayı muayene eden doktorundan öğrenilebileceğini savunur. Sitedeki bilgiler bu amaçla kullanılmamalıdır. Bu bilgilerin yanlış anlaşılması veya kullanılmasından doğabilecek mağduriyetlerden bu site sorumlu tutulamaz.Bu sitedeki bilgileri kopyalama, nakletme veya diğer kullanımlar kesinlikle yasaktır. Web sitesindeki bilgilerin kullanımı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine ve site sahibinin iznine bağlıdır. Tüm kullanıcılar yukarıda belirtilen yasal uyarıyı tamamen ve çekincesiz olarak kabul etmiş sayılırlar.