Koroner demek, kalp damarı demektir. Fistül ise birbiriyle ilişkisi olmaması gereken 2 damarın ayrı olması gereken içeriğinin birbirine karışmasıdır. Yani koroner fistül, kalp damarının içindeki kanın gitmesi gereken yere değilde başka bir yere gitmesine denir. Arter ise atar damar demektir. Kalbi besleyen damarlar hep atar damardır, bu nedenle koroner damar demek aslında koroner arter damarı demektir.
Koroner arter fistülleri nadir görülen kalp hastalıklarındandır.. Bu fistüller kalp yetersizliği, kalpte kansızlık ve kalp ritm bozukluklarına neden olabilir. Eğer hastada bu şikayetler var ise fistüller, damardan girilen katater veya ameliyat ile kapatılmalıdır. Koroner arter fistülleri ciltten girilen iğne ile, koil (damar tıkayıcı) güvenli bir şekilde kapatılabilir. Böylece ameliyata göre daha kısa hastane süresi, göğüs kemiğinin kesilmesinin gerektirmemesi gibi üstünlüğü vardır.
Koroner fistüller, koroner damarlar ile kalp odacıkları veya kalpten çıkan büyük damarlar arasında olan anormal bağlantılardır. Toplumda sıklığı %0,05-0,25 olarak bilinir. Toplumda tüm doğuştan kalp hastalıklarının %0,4'ünü oluşturur.
Fistüllerin büyük çoğunluğu sağ koroner arterden, daha az olarak sol ön inen arter ve sol sirkumfleks arterden kaynaklandığı gösterilmiştir. Nadiren diyagonal ve sol ana koroner arter ve optus marjin dallarından da fistül görülebilir. Yine fistüller çoğunlukla sağ atriuma (%25), sağ ventriküle (%45), pulmoner artere (%20) açılırken, seyrek olarak sol kalp boşluklarına açılmaktadır.
Koroner arter fistülleri çoğunlukla konjenitaldir yani doğumsaldır. Ancak travma, enfeksiyon, veya kardiyak ameliyatlar, anjioplasti gibi tedavi sırasında oluşan nedenlerle de meydana gelebilir. Ayrıca Kawazaki hastalığı seyrinde de gelişebilir.
Fistülün oluşturduğu etki esas olarak fistül olan damarın kıvrımlılığına, yolun uzunluğuna ve açıldığı yere bağlıdır. Kan, rezistansı yüksek kalp kasından ziyade rezistansı düşük fistul yolunda seyreder. Bu durum kalp kasına gitmesi gereken kanı çalma (steal) ile sonuçlanır. Hastaların bir kısmı şikayetsiz olup, koroner anjiografi veya tomografik anjiografi gibi görüntülemede tesadüfen saptanırken, semptomatik hastalar ise efor sırasında göğüs ağrısı, efor sırasında nefes darlığı, kalp yetersizliği veya atrial fibrilasyon (kalpte çarpıntı) ile başvurabilirler. Ayrıca doğuştan koroner fistülü olan hastaların yaklaşık %50'sinde fallot tetralojisi, atrial septal defekt, ventriküler septal defekt, patent duktus arteriozus gibi ilave kalp hastalıkları eşlik etmektedir.
Şikayetleri olan hastalarda fistüller kapatılmalıdır. Günümüzde; cerrahi ve perkütan olmak üzere 2 şekilde tedavi edilebilir.
Cerrahi yöntemde fistülün açıldığı odacık açılıp, fistül ağzının yamanması veya tamir, tek başına distal ligasyon, proksimal veya distal ligasyon şeklinde değişik cerrahi teknikler uygulanır.
Özellikle çocuk hastalarda fistül kapatılmasının kalp kası kansızlığınz neden olup olmayacağı kontrol edilebilir. Bu amaçla fistül içi uygun çapta balon ile 10 dakika süreyle tıkanılır. Eğer bu sırada ihastanın kalbinde kansızlığa bağlı EKG değişiklikleri meydana gelmezse fistül kapatılır.
İşlem sonrası hastalar koroner yoğun bakımda 24-48 saat izlenmelidir. Kalp kası kansızlığı ve ritm bozukluğu yönünden elektrokardiyagrafi ve kalp enzim takibi yapılmalıdır. Asetil salisilik asit ve klopidogrel 6 ay, daha sonra asetil salisilik asit ömür boyu verilmedir. İşlem sonrası 1-3-6-12. aylarda elektrokardiografi ve ekokardiografi takibi yapılmalıdır.