https://www.ahmetakgul.com.tr/ Prof. Dr. Ahmet Akgül - Kalp durması sırasında Kalp Masajı Nasıl ortaya çıktı?

KALBE DE MASAJ MI OLUR?

Tıbbi bir tedavinin bir "kural" olması için çok uzun denemeler gerekmektedir. Aynen TRAFİK KURALLARI gibi. Bir yola bir UYARI asarsınız ve sonra orada başka bir kaza olur bu sefer "nerede hata var" deyip yeni kurallar getirirsiniz.

Tıp kuralları ise biraz daha karmaşıktır. Çünkü yapılacak hatanın telafisi yoktur ve çok daha fazla insanı aynı anda etkilemektedir ama yine de bir kural koyduğunuz zaman bu "değişmez" demek değildir, canlı bir süreçtir.

İşte zamanının en büyük tıp insanlarının KALP MASAJI ile ilgili çalışmalarına aşağıda kısaca bakacağız. Bazı kuralların o dönem için çok geçerli fakat şimdi baktığımızda "saçma veya gülünç" olduğu hissine bile kapılacaksınız. Tarihsel bu gelişimin hemen arkasında ise günümüzde kullanılan yöntem anlatılacaktır ama şunu bilin ki günümüzdeki yöntemlerde gelecekte değişime açık olacaktır.

KALP MASAJI NE ZAMAN DOĞDU?

Bu sorunun cevabı için gelin size bir hikaye anlatalım:

Ünlü doktor Lokman Hekimin oğlu hastalanır, oğlunun derdine deva bulmak için her yola başvurur. Denemediği yol kalmamıştır. Lakin oğlu hastalığa yenik düşer ve vefat eder. Evlat acısı ile yanan lokman hekim “oğlumun derdi ne imiş” diye karnını bıçakla yarar ve midesinde kemiğe benzeyen bir kist parçası görür ve midesinden çıkartır. Kist parçasını bıçağına sap yapar. Aradan günler geçer ve bir gün o bıçakla turp soyarken turptan damlayan su parçacıklarının kisti erittiğini görür ve lokman hekim kahrolur. ‘Eğer oğluma turp yedirseydim şimdi iyileşmiş olacaktı’ diye.

Evlat acısı o kadar çok yüreğini yakmıştır ki rivayete göre ölüme çare bulmuştur. Formülü bir kağıda yazıp cebine koyar.
Bir derenin üstündeki köprüden geçerken Hz. Cebrail tarafından ölümün çaresini yazdığı formül dereye düşürülür. Nedendir bilinmez bir daha o formülü ne aklından çıkarabilir ne de tekrar o formülü bulabilir.
Tüm teknolojik gelişmeler, bilimsel çalışmalar hayatı uzatmak için yapılmaktadır.

DAHA ÖNCEKİ YILLARDA DURAN KALBİ TEKRAR ÇALIŞTIRMAK İÇİN ÇOK İLGİNÇ YÖNTEMLER DENENMİŞTİR:

Milattan sonra 500-1500: Kırbaçlama, vücudu ısıtma, varil üzerinde yuvarlama, at üzerinde zıplatma gibi değişik yöntemler denendi.

İlk olarak soluk borusuna bir “boru” sokarak akciğerine hava verme işlemi bir İslam düşünürü ve hekimi olan Avicenna yani Abu Ali Al-Hüseyin İbn Abdallah İbn-i Sina tarafından yaklaşık 1000 yılında yapıldı. Gerektiğinde altın, gümüş ya da uygun başka bir malzemeden yapılmış bir kanül ile solunumu sağlamak üzere soluk borusuna (trakeaya) yerleştirilebileceğini söyledi.

Tarihin erken dönemlerinde insanlar ölenlerin vücut ısılarının düştüğünü fark ettiler ve yaşam ile ısı arasındaki ilişkiyi keşfettiler. Bunun üzerine insanın ölmesini önlemek için bedeni ısıttılar. Ölen birini hayata döndürmek için sıcak dışkı, yanan küller ya da sıcak su kullandılar. Elbette bu yöntemlerde başarı elde edemediler.

Körük Yöntemi: 1500’lü yıllarda ölen hastanın ağzından körükle sıcak hava üflendi. Bir şömineden alınan ısıtılmış hava hastaya veriliyordu. Bu yöntem yaklaşık 300 yıl uygulandı. Bu yöntem pek başarılı olamadı.

Ancak Balon-Maske Resuscitator üretimi konusunda yeni gelişmeler oldu. O günlerde tıp otoriteleri akciğer anatomisine çok hakim değillerdi. Hastanın boynuna uygun temiz hava yolu sağlayacak aletler yapamadılar.

Phillipus von Hohenheim 1493-1541 yıllarında körüğün KALP VE AKCİĞERİN TEKRAR CANLANDIRILMASINDA insan üzerinde kullanımını anlatan bir kitap yazdı. Ancak 1829’da Leroy d’Etiolles bir körükle akciğerlere hava verilerek bir hayvanın öldürülebileceğini gösterdi. Bunun üzerine deneyler durduruldu.

Fumigasyon metodu: 1700’lü yıllarda kalbin tekrar çalıştırılmasında yeni bir yöntem kullanıldı. Bu yeni yöntemde ölen insanın rektumundan tütün dumanı üfleniyordu. 1811 yılında Benjamin Brodie yaptığı araştırmalarda, 4 ons tütün dumanının bir köpeği, 1 ons tütün dumanının ise bir kediyi öldürdüğünü gösterdi. Bunun üzerine bu uygulama terk edildi.
Barrel yöntemi: Kurbanın göğüs boşluğu içine hava girmesini sağlamak için büyük bir bira fıçısının üzerine yatırılıp fıçı ileri geri hareket ettirildi. Bu hareket ile göğsün sıkışarak içine hava gireceği ve sonra da bu havanın geri çıkacağı düşünüldü. Bu teknikte ana amaç göğüs içine hava girmesini sağlamaktı. Bu yöntem modern kalp ve akciğer canlandırma tekniklerine de öncülük etti.

1803: Rusya metodu: Bu yöntemde vücut metabolizmasını azaltmak amacı ile vücut kar ya da buza gömüldü. Ancak tıp otoriteleri bunun ne anlama geldiğini zamanında algılayamadılar. Metabolizması en fazla yavaşlaması gereken organ beyin idi.

1812: Ata bindirerek koşturma yöntemi: 1812’de plajlarda cankurtaranlar cankurtaran istasyonuna bağlı çalışan birer at ile teçhiz edildiler. Kurban kurtarıldığı ya da sudan çıkarıldığı zaman hemen bir at üzerine bindirilir ve aşağı-yukarı koşturulurdu. Burada amaç at koşarken kurbanın sıçraması ile göğsün sıkışıp gevşemesi idi. 1815 yılında Amerika’da ‘Vatandaşlar İçin Temiz Plajlar’ isimli kampanya kapsamında bu uygulama da yasaklandı.

1740: Ağızdan ağıza solunum: Paris Bilimler Akademisi boğulan hastaları tekrar canlandırmak için ağızdan ağıza solunumu önerdi.

1770: İnversiyon (Ters Çevirme) metodu: Boğulmaya bağlı ani ölümlerde kullanılmak üzere 1700’lü yıllarda değişik yöntemler geliştirildi. Orjinal olarak 3500 yıl önce eski Mısır’da kullanılan inversiyon yöntemi bu yıllarda Avrupa’da popüler hale geldi. Bu yöntemde kurban ayaklarından asılıyor, böylece göğüs içindeki basınç artırılarak inspirasyon (nefes alma) ve ekspirasyona (nefes verme) yardım edilmeye çalışılıyordu. Bu dönemlerde boğulan hastalara yardım etmek amacıyla bazı dernekler ve kuruluşlar yöntemler geliştirmeye çalışıyorlardı.

1767 yılında Hollandalıların kurduğu Boğulanları Kurtarma Derneği şu önerilerde bulunuyordu:

1. Kurban sıcak su ya da ısıtılmış kuma sokularak ısıtılır.

2. Akciğerine giden ya da yutulan suyun çıkarılması için kurbanın başı aşağı ayakları yukarı getirilir. Karnına elle baskı uygulanır. Kusturmak için bir tüy ile boğazın arka tarafı gıdıklanır.

3. Akciğer, mide ve barsakların uyarılması için rektal yoldan tütün dumanı ya da güçlü kokular kullanılır.

4. Bir körük ile ekspirasyon yapılır.

5. Kan alma (Hacamat) yöntemi uygulanır.

Bu ve benzeri yöntemler Anna Green’in raporunda yayınlandı ve 1850’li yıllara kadar kullanıldı.

1778: Defibrilasyon (Kalbin elektriksel şok ile tekrar çalıştırılması) ilk defa teklif edildi: Goodwin ve Kite kalp durmasının sebebinin nefes alamama olduğunu söylediler. Kite elektrik şoku tedavisi önerdi (defibrilasyon). Ancak dilden kaynaklanan hava yolu problemlerini çözemediler.

1850: Ağızdan ağıza solunum: ‘Ağızdan Ağza Solunum’ yeni doğan çocukların yaşatılması için ilk defa ebeler tarafından kullanıldı. Ardından 1850 yılında tıbbi danışman eşliğinde kullanılma şartı ile anesteziyologlar ağızdan ağza solunumu önerdiler.

1856: Yuvarlama metodu: 1856 yılının sonlarında elle havalandırma yöntemi düşük öncelikli iken vücut ısısını korumak öncelikli idi. Aslında aynı öneri yaklaşık 100 yıl önce Dutch tarafından yapılmıştı. Marshall Hall’ın iddiasına göre kurbanın transportu sırasında çok zaman kaybediliyordu. Havalandırma olmadan yapılan ısıtmanın zararlı olduğunu, hastaya temiz hava vermenin faydalı olacağını, kurbanın sol yanına yatırılarak dilin öne çekilmesi gerektiğini, dil kökünün geri kaçmasıyla hava yolunun tıkanacağını iddia ediyordu.
Körük artık kullanılabilecek bir yöntem olarak biliniyordu. Bu nedenle mideye dakikada 16 soluk verecek bir alet geliştirdi. Ayrıca bu alet ekspiratuar fazda kurbanın aldığı havayı vermesini sağlayacak bir basınçta çalışıyordu. Solunum havası miktarı 300-500 ml’ye ayarlanabiliyordu.

1858: Silvester metodu geliştirildi: Boğularak ölen ya da yeni doğum sonrası ölen bebeklerde yapay solunum ile ilgili bir yöntem geliştirildi. Hasta sırt üstü yatırıldı. Kolları yukarı kaldırılıp arkaya alındı. Sonra eller göğsüne indirilip bastırıldı. Bu hareket 16 defa tekrarlandı.

1891: İlk modern göğüs kompresyonu: Dr. Friedrich Maass insanlarda ilk göğüs kompresyonu yöntemini yayınladı.

1892’lerin sonu: Dil çekme: Rektum germe, vücudu ovuşturma, bir tüy ile boğazı gıdıklama, amonyum gibi güçlü tuzları kurbanın burnunun dibinde sallama gibi yöntemler kullanılmıştı. 1892’de Fransız otörler dil çekmeyi önerdiler. Bu prosedür kurbanın ağzını açarak dili kuvvetlice dışarı çekmek olarak tanımlandı. İlk göğüs kompresyonu 1903 yılında Dr. Clile tarafından tarif edildi. 1904 yılında Crile hayvanlarda kapalı göğüs masajını denedi. Ağızdan ağıza resusitasyon ilk defa II. Dünya Savaşında denendi. 1950’lerde Amerikan Kızıl- haçı sivil halka bu yöntemin eğitimini verdi.

1954: Ağızdan ağza solunum geliştirildi: James Elam ilk defa yeterli oksijen alınması için yeterli hava çıkışının olması gerektiğini söyledi. 1956’da Peter Safar ve James Elam ağızdan ağıza resusitasyonu uygulamaya soktular. 1957’de Amerika’da yanıtsız hastalar için ağızdan ağza solunum benimsendi.

1960: Kardiyak masaj: Resusitasyondaki bir sonraki en büyük gelişme 1960 yılında Dr. Kowenhoven’in tanımladığı kapalı göğüs masajı idi. Bu tekniğin önemli yönü minimal da olsa kan akımını uyararak beyne kan gitmesini sağlamak idi. Bu temel üzerine KPR kılavuzlarında birçok ulusal ve uluslararası gelişme oldu. Amerikan Kalp Cemiyeti doktorlara kapalı göğüs-kalp masajını öğretmek için ulusal bir eğitim programı başlattı. KPR resmen Johns Hopkins Üniversitesi’nde 1960 yılında bir eğitim videosu ile geniş çapta tanıtıldı.

1972: Halka yönelik KPR kursları: 1972 yılında Leonard Cobb Washington Seattle’de ilk toplu halka yönelik KALP AKCİĞER CANLANDIRMA kursu yaptı. Bu kurslarda ilk iki yıl içinde 100.000’in üzerinde sivil halkı eğitti. Vietnam savaşı sırasında Amerikan ordusu ilk defa halka yönelik KPR kurslarını yaptı. Ardından 1973 yılında Amerikan Kızıl- haç Örgütü ve Amerikan Kalp Cemiyeti tüm Amerikan halkının KPR eğitimini öngören bir kampanya başlattılar. 1980’lerde çağrı sistemi üzerinden KPR yapılması gündeme geldi. Halen de kullanılmaktadır.

1981’de King County, Washington’da bir program geliştirildi. Bu program ile acil kurtarmaya giden itfaiyeci ve acil kurtarma elemanlarına telefon ile hasta kurtarma eğitimi verme amacını taşıyordu. Halen aynı çağrı sistemi kullanılmaktadır.

Bildiğimiz anlamda KALP VE AKCİĞER CANLANDIRMA ile resusitasyon tekniği ilk defa 1911 yılında Amerika’da yayınlanan İzci el kitabında tanımlanmıştır (“Boy Scouts Handbook”, 1. Baskı, A.B.D., 1911’De yer almıştır). Bu yazıda hastayı sırt üstü yatırarak yapay solunum yaptırma tarif edilmiştir. Bu yönteme ‘Silvester Metodu’ adı verilmiştir. Bu yöntem 1950’lere kadar kullanılmıştır. Bu dönemde bazı komedi dizilerinde, Tom ve Jerry gibi çizgi filmlerde efekt olarak kullanıldı.

KPR’ın bu döneminden modern döneme geçişi 1979 yılında dokuzuncu baskısı yapılan ‘the Boy Scout Handbook’ adlı kitaba modern anlamda KPR’ın girme- sine kadar devam etti. Ancak yirminci yüzyılın ortalarına kadar kardiyak arrest olan hastalarda, resusitasyon anahtar rol oynayan bir müdahale olarak görülmedi. Peter Safar 1957 yılında ‘the book ABC of resuscitation’ isimli bir kitap yazdı. ABD’de 1970’li yıllarda halka yönelik KPR eğitimleri başladı. Bu kurslarda kardiyak atak geçiren hastalarda erken dönemde yeterli etkinlikte müdahaleden bahsediliyordu.

Amerikan Kalp Cemiyetinin 2010 Kardiyopulmoner Resusitasyon kılavuzunu yayınlaması ile birlikte modern KALP VE AKCİĞER CANLANDIRMA anlayışının 50 yılı dolmuş oldu. 1960 yılında Kouwenhoven, Knickerbocker ve Jude kardiyak arrest olan 14 hastada kapalı göğüs kalp masajını yaptılar.

Kalp Hastalıkları ve Tedavileri için ayrıntılı bilgiye ulaşmak için lütfen tıklayınız  

Kalp hastalığı ve "tedavisi yok, bu hastalıkla yaşamaya alış"  denilen hastaların tedavi sonrası yorumlarını okumak için lütfen tıklayınız  

Prof. Dr. Ahmet AKGÜL'ün özgeçmişine ulaşmak için lütfen tıklayınız

İletişim ve Randevu için lütfen tıklayınız   

Yasal Uyarı

Bu sitenin içeriği ziyaretçilerini bilgilendirmeye yönelik hazırlanmış olup sağlıkla ilgili konularda tıbbi teşhis, tedavi veya reçete bilgisi özelliği taşımaz. Site, sağlıkla ilgili tüm konularda en doğru bilginin hastayı muayene eden doktorundan öğrenilebileceğini savunur. Sitedeki bilgiler bu amaçla kullanılmamalıdır. Bu bilgilerin yanlış anlaşılması veya kullanılmasından doğabilecek mağduriyetlerden bu site sorumlu tutulamaz.Bu sitedeki bilgileri kopyalama, nakletme veya diğer kullanımlar kesinlikle yasaktır. Web sitesindeki bilgilerin kullanımı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine ve site sahibinin iznine bağlıdır. Tüm kullanıcılar yukarıda belirtilen yasal uyarıyı tamamen ve çekincesiz olarak kabul etmiş sayılırlar.