YARA veya ÜLSER NEDİR, NE KADAR SIKLIKLA GÖRÜLÜR, KİMLERDE OLUŞUR?
Bacaktaki yaraların uzun süre tedavi edilmeden kalmasının nedeni, daha yaranın ne yarası oluduğu bilinmemesinden kaynaklanır. Ayrıca onlarca test ve tetkik yapılır ve bir karar verilemez. Hatta kültür, biyopsi bile yapılır ama hala karar verilemez ve bu durumda VASKÜLOPATİ denilir. Yani bu şu demektir:
Ülser yani bilinen ismiyle YARA, vücuda zarar verici bir etken sonucunda hasar gören deri ve derinin altındaki dokunun bozulmasıdır. Bacak, ve özellikle bacağın uç kısımları, ayak bileği ve ayakta görülen bu yaralara genel olarak BACAK ÜLSERLERİ veya BACAK YARALARI denir. Bacak ülseri tek başına olan bir hastalık değildir, altında başka nedenler vardır. Bacak ülserine neden olan bu hastalıklar genellikle kronik bir hastalığın yani uzun sürmüş bir hastalığın sonucudur. Pek çok hastalık bacak ülserine neden olabilir. Bacak ülserinin nedeninin belirlenmesi, seyrinin izlenmesi ve tedavisinin yönlendirilmesi açısından zorunludur.
BACAK YARALARI KAÇ ÇEŞİTTİR?
BACAK YARALARINDA TANI NASIL KONULUR?
Damar problemi olan hastalar genellikle ağrı, şişlik, ödem, ülser, gangren şikayetleri ile başvururlar. Bacak yaralarının yani ülserlerinin %90'ından fazlasına varis veya venöz hastalık, atar damar hastalığı ve sinir harabiyeti yani nöropati neden olur. Nöropati en sık olarak diyabetli hastalarda görülür, diyabetik ayak hastalarının yaklaşık yarısında kılcal atar damar tıkanıklığı bulunmuştur. Damarsal bacak yaralarının en sık sebebinin venöz ülserler olduğu belirtilsede, özellikle ülkemizde diyabet sıklığındaki önemli artış nedeni atardamar tıkanıklıklarına bağlı yaralarda çoğalmıştır.
Aşağıdaki bacak yaraları resimlerine bakınız. Sizce bu yaraların tedavisi aynı mıdır?
Cevap: Aynı değidir, çünkü yaraların olma nedeni farklıdır, dolayısıyla tedavileri de farklıdır.
Hastanın gemişi ve hikayesi
Bacak ülserli hastaların öyküsüne dikkat edilmelidir. Varislerin varlığı, geçirilmiş derin ven trombozu (DVT) veya tromboflebit atakları, gebelik, hareket kısıtlılığı, ailede varis öyküsü, travma veya bacağa uygulanan cerrahi bir girişim venöz ülser gelişimi açısından risk oluşturmaktadır.
Aterosklerotik kalp hastalığı, sigara, diyabet, obezite ve hipertansiyon ise arteriyel ülser açısından önemli risk faktörleridir.
Geçirilmiş beyin damarı tıkanıklıkları, felç veya kemik kırığı gibi zorunlu yatak istirahati gerektiren hastalıklar dekübit yani yatak ülserlerine yol açabilir.
Vaskülit veya bağ doku hastalıkları bacak ülserlerinin olası nedenleri olarak göz önüne alınmalıdır.
Bağışıklığı baskı altındaki hastalarda özellikle farklı mikroplar ve derin mantar enfeksiyonlarının etken olduğu bacak ülserinin gelişebileceği unutulmamalıdır.
Venöz ülserler genellikle orta yaştaki bireylerde izlenirken, arteriyel yani atar damar ülserleri yaşlılarda sıktır. Ancak, diyabetiklerde yani şeker hastalarında arteriyel ülserler daha genç yaşlarda da görülebilir.
Akut yani aniden gelişip hızla ilerleyen ülserler tipik olarak piyoderma gangrenozumu düşündürür. Bununla birlikte, vaskülit veya mikroplara bağlı ülserler de hızla gelişebilir. Genel olarak, 2-3 aydan uzun süre devam eden kronik ülserlerde, kronik venöz yetmezlik bulguları olsa bile, kanser olasılığı akla gelmelidir.
Yarada ağrı var mı?
Ağrının varlığı bacak ülserlerinin tanısında yol göstericidir. Ağrı, arteriyel ülserler için çok yaygın bir şikayettir. Venöz ülserin ağrılı olması, genellikle bir enfeksiyonu yani mikrop kapmayı düşündürür. Piyoderma gangrenozum, vaskülit ülserler ve kalsiyum dengesizliğinde ağrı çok şiddetlidir. Nöropatik yani sinir hasarına bağlı ülserler ise ağrısızdır. Bacağın yukarı kaldırılması ağrıda düzelme sağlıyorsa, venöz yetmezlik akla gelmelidir. Bacağın yukarı kaldırılması ağrıyı şiddetlendiriyorsa, öncelikli olarak atar damar tıkanıklıklarından şüphelenilmelidir.
Şimdi yara yapan nedenleri tek tek inceleyelim:
VENÖZ ÜLSER YANİ VARİS YARASI
Tedavi de yapılsa varis yaraları iyileşirken İZ BIRAKIR yani SKAR oluşur. Hasta ömrü boyunca hangi noktada varis yarası olup tekrar kapandığını iyi bilir. İyileşen varis yaraları başka yerde veya AYNI YERDE tekrar oluşabilir. O nedenle tedavi sonrası hastanın gerekli önlemleri alması gerekir. "Ben tedavi oldum, yaram geçti, artık rahatım" diyemez, koruma önlemleri almak zorundadır.
Ayrıca uzun süren varis yaralarının %5 civarı KANSERLEŞME eğilimindedir. Bu nedenle tedaviyi yaptırırken en iyi doktorlarda yaptırmanızı öneriririz.
ARTER YANİ ATAR DAMAR HASTALIĞINA BAĞLI YARALAR
Atar damarlara bağlı gelişen yaralar, atar damarların tamamen veya kısmi tıkanıklıklarına bağlı gelişirler. Bu tıkanıklıkların en sık nedeni damar kireçlenmesi ya da diğer ismiyle ATEROSKLEROZ dur. Bu hastalarda klasik olarak riskli bir yaşamı vardır. Nedir bu riskler:
NÖROPATİK YANİ SİNİR HASARINA VE ŞEKER HASTALIĞINA BAĞLI YARALAR
Nöropatik yaralar, sinir hasarıyla seyreden hastalıklarda izlenir. Bu hastalarda ağrı, ısı ve dokunma duyuları kaybolur. Ayrıca ayak parmaklarında pençeleşme ve parmak başlarındaki kemik çıkıntılarda belirginleşme izlenir. Sıklıkla uzun süreli diabetik yani şeker hastalarında gelişen nöropatik yaralar, kronik alkol kullananlarda, lepra yani cüzzam hastalarında, tabes dorsalis, spina bifida ve syringomyeli hastalarında izlenebilir.
Nöropatik ülserler, genellikle başparmak, topuk, parmak başları, ayak tabanı gibi ayağın basınca maruz kalan bölgelerinde ortaya çıkar. Küçük travmalar, deri çatlakları, dikkatsiz yapılan pedikür ve mantar hastalıkları ülser yani yara gelişimini kolaylaştırır. Nöropatik ülserler zımba ile delinmiş gibi görünür. Ülserin çevresindeki ciltte tipik olarak kalın hiperkeratotik bir alan (kallus) izlenir. Ağrısız ve kurudur. Ancak, ayakta keçelenme, kaşıntı ve yanma-batma hissi gibi şikayetler olabilir.
Diabetik hastalarda gelişen yaralar büyük oranda nöropatik yani sinir hasarına bağlı olsa da, daha az sıklıkta kılcal damarların kireçlenmeye bağlı atar damar tıkanıklığına bağlı ülserler ya da bunların birlikte olduğu KARMA ülserler de izlenebilir. Öte yandan, diabetik hastalarda yara iyileşmesindeki bozukluk ve enfeksiyonlara yatkınlık nedeniyle osteomyelit gelişme riski yüksektir. Bu durum hastanın bacağının kaybıyla sonuçlanabilir.
DEKÜBİT ÜLSERİ YANİ YATAK YARASI
Dekübit ülseri, sinir sistemi ve kas-iskelet hastalığı olan hastalarda, kemik çıkıntılarının üzerindeki yumuşak dokuların uzun süreli olarak basıya uğraması sonucunda ortaya çıkar. Hareketsizlik, idrar tutamama, tar damar tıkanıklıkları, diabet, ileri yaş ve yetersiz beslenme gibi durumlar dekübit ülseri riskini arttırmaktadır.
Yatağa bağlanan bacaklar hareket kısıtlılığı sonucunda, kemik çıkıntıları üzerindeki deride önce bül yani İÇİ SIVI DOLU KESECİK oluşur ve açılarak ülser gelişir. Bacakta topuk ve üzeri dekübit ülseri açısından riskli bölgelerdir. Ülser nekrotik yani siyah görünümde ve üzerine mikrop bulaştığında kötü kokulu olabilir. Derinleşerek kas ve kemik dokusuna kadar ilerleyebilir.
VASKÜLİT YANİ DAMAR İLTİHABI YARALARI
İşte vaskülit damarların mikropsuz iltihabıdır. Yaralı mı? Hayır çünkü süre çok uzamıştır. Yani iltihap reaksiyonu olup bitmemiş, yıllarca devam etmektedir. Bu nedenle tüm damarlara ama özellikle kılcal damarlara zararı olup, damarları tıkamaktadır.
METABOLİK HASTALIKLARA BAĞLI BACAK YARALARI
KAN HASTALIKLARINA BAĞLI BACAK YARALARI
KANSERLERE BAĞLI BACAK ÜLSERLERİ
Yukarıdaki gazete haberinin tamamı için aşağıdaki yazıyı okyun veya TIKLAYIN.
"‘Kaposi Sarkomu’ hastalığında tanı koymak, tedavi kadar önemli
Mardin'de yaşayan 70 yaşındaki Selma Vural'ın 1 yıl önce sol bacağı şişmeye başladı. Gitmediği doktor kalmayan ancak antibiyotik verilip evine yollanan Vural, İstanbul'a gelip Kalp Damar Cerrahı Prof.Dr. Ahmet Akgül'e gitti. "Kaposi Sarkomu" teşhisi konulan Vural ve Kalp Damar Cerrahı Prof.Dr. Ahmet Akgül, Kaposi Sarkomu yani damar kanseri hastalığına dair yaşananları ve tedavi sürecini sozcu.com.tr'ye anlattı.
70 yaşındaki Selma Vural’ın bir yıl önce sol bacağı şişmeye başladı. Mardin’de yaşayan Vural, çevre illerde dahil olmak üzere gitmediği hastane kalmadı. Ancak gittiği doktorlar antibiyotik ve şişliği azaltacak kremler kullanmasını önererek Vural’ı evine yolladı. Vural’ın gittikçe şişen bacağının yanı sıra içi kan dolu nodüllerde kendini göstermeye başladı. Vural’ın ailesi durumdan korkarak televizyonda gördüğü İstanbul Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı ve Kalp Damar Cerrahı Prof.Dr. Ahmet Akgül’den randevu aldı. Akgül, yaptığı test ve tetkikler sonucunda Vural’ın “Kaposi Sarkomu” teşhisi koydu. Damarda görülen yaygın bir kanser türü olduğunu söyleyen Akgül, ameliyat yapmadan “Ligasyon Tekniği” ile yani nodülleri tek tek dibinden iple bağlayarak kendiliğinden düşmesini sağladı. Şimdi kemoterapi alan Vural, “Bir sene önce sol bacağım şişmeye başladı ve daha sonra deride renk değişikliği başladı. Diyarbakır’da doktora gittim. Antibiyotik verip yolladı. Daha sonra sivilce gibi şişlikler oluştu. Bu sırada çocuklarım Mardin’e gelmişti. Hayata küsmüş gibiydim. Moralim çok bozuktu. Televizyonda Ahmet Akgül’ü gördük ve kalktık İstanbul’a geldik. Allah ondan razı olsun. Beni kurtardı.” diye konuştu.
“BU HASTALIKTA TANIYI KOYMAK ÇOK ÖNEMLİ”
Tedavi süreci ve hastalıkla ilgili bilgi veren Prof.Dr. Ahmet Akgül, Selma Vural ilk geldiğinde şüphelenip biyopsi istediğini dile getirdi. Akgül, “Sol bacağı şişti, lenf ödem bulguları vardı. Ciltte mercimek büyüklüğünden ceviz büyüklüğüne kasıklara kadar tomurcuklar çıkmıştı ve her biri kanamalıydı. Tanıyı koymak için biyopsi yapıldı. Ve ‘Kaposi Sarkomu’ teşhisi koyuldu. Ameliyatla da alınabilirdi fakat hastanın bazı özel durumları nedeniyle ‘Ligasyon Tekniği’ ile yani nodülleri tek tek dibinden iple bağlayarak kendiliğinden düşmesini sağladık. Şimdi kemoterapiye başladı. Bu sırada bacağın iyileşmesi için pansumanla temiz tutulması sağlandı. Bu tomurcukların, nodüllerin içerisinde virüs ve kan var. Her pansumanda kanıyor. Pansuman yaparken virüsü öldürecek ilaçlar koyuyoruz. Sonra tomurcuklar yavaş yavaş kendini bırakmaya başlıyor. Bu hastalıkta, hastanın özellikle kolu ve bacağı tutulur. Bu hastalık aslında ileri yaşta erkeklerin hastalığıdır. Kadınlar da daha nadir görülür. Böyle bir durumla karşılaştığınız da önce kan testi yapılıp AIDS’e bakılır. Çünkü HIV virüsü de yapar bunu. Hastanın akciğeri ve iç organları önemli. Bu nedenle tanıyı koyduktan sonra hemen kemoterapiye başladık. İç organda olsa da olmasa da kemoterapiyle tamamen temizler. Bu hastalıkta tanıyı koymak çok önemli. Bacakta 3 tane damar sistemi vardır. Atardamar, toplar damar ve hücreler arasındaki sıvıyı alıp yukarıya taşıyan lenf damarları. Bu hastalık 3 damarı da tutar. Bu yüzden hızlı bir tedavi süreci gerekir. Cilt bakımı da çok önemlidir.” ifadelerini kullandı.
İLAÇLARA BAĞLI BACAK YARALARI
Bazı ilaçlar bacak ülseri gelişiminde rol oynamaktadır. Kronik kan hastalıkları ve kanserlerin tedavisinde kullanılan hidroksiüre, ayak topuğu üzerinde ağrılı ülserlere neden olabilir. Hidroksiüreye bağlı bacak ülserleri, ilaca başlandıktan yıllar sonra da ortaya çıkabilir.









