https://www.ahmetakgul.com.tr/ Prof. Dr. Ahmet Akgül - Depresyon Panik Tükenmişlik ve Kaygı Bozukluğu

Ruhsal bozukluklar yüksek yaygınlık oranları, yüksek kronikleşme eğilimleri ve taşıdıkları tedavi güçlükleri nedeniyle günümüzde çok ciddi bir sorun haline gelmiştir. Ailevi, sosyal ve mesleki sorunlar oluşturabilirler ve hastaların yaşam kalitesinde belirgin bozulmalara yol açabilirler. Psikiyatrik bozuklukların toplumda görülme sıklığının ortalama %15-20 civarında olduğu düşünülmektedir. 


depr.png



Depresyona ilişkin gözlemler, insanlık tarihi boyunca, değişik çağlarda, değişik toplumlarda, çeşitli mitolojilerde, eski ve simavi dinlerde yer almıştır. Antik çağlardan itibaren depresyon örneklerine ait birçok kayıt bulunmaktadır. Tarih öncesi dönemlerde depresyon Niobe'nin ağlayan taş yüzü ile sembolleştirilmiştir.

On altıncı yüzyıla kadar teolojik inanışlar hâkimiyet kazanmış ve hastalıkların şeytani güçlerin egemenliğinden kaynaklandığı düşünülmüştür. Ruhsal hastalıkların, çağına özgü bilimsel yaklaşımla adlandırma ve sınıflandırma çalışmaları Hipokrat\\la başlamış ve depresyon için melankoli kelimesini kullanmıştır. Rönesans döneminde başlayan anatomik diseksiyonlar ile birlikte ruhsal hastalıklara yeni bir bakış açısı gelişmiştir. Ondokuzuncu yüzyıla gelindiğinde ise ruhsal hastalıklarda organik nedenlerin ve genetiğin rol oynadığı savunulmuş, bunlar ile ilgili çalışmalar hız kazanmıştır. Bu yüzyılda atılan temeller üzerinde gelişen 20. yüzyıl psikiyatrisi, genetik, beyin biyokimyası, elektrofizyolojik ve radyolojik yenilikler, teknolojinin ilerlemesi ile gelişen ilaç biliminin olağanüstü katkıları sayesinde yepyeni bir boyut kazanmıştır. 

 
 

Depresyon,  ataklarla seyreden ve en eski tanımlanan sendromlardan biridir.  Depresyon elem, keder, hüzün, umutsuzluk, suçluluk gibi olumsuz duyguları içeren duygusal bir yaşantıdır. İnsanlar zaman zaman kendilerini üzüntülü ve mutsuz hissederler. Bu tür duygusal değişikliklerin tamamı depresif bozukluk olarak değerlendirilmemedir. Depresyonda bu duygular yaygın ve süreklidir ve kişinin işlevselliğinde belirgin bozulmaya neden olur. Depresyon sık görülmesi, kronikleşme eğilimi, bu sürece bağlı özkıyım ve sonucunda ölüm riski nedeniyle önemli bir sağlık sorunudur. 

Depresif bozukluk ya da major depresyon; mutsuz hissetme, depresif duygudurum, psikomotor ve bilişsel baskılanma ve işlevsellikte bozulma ile giden kronik bir hastalıktır. Hastalar sıklıkla enerji kaybı, konsantrasyon güçlüğü, iştahsızlık, uyku sorunları, ilgi kaybı, etkinliklere başlamakta güçlük çekme, öznel ajitasyon hissi, düşüncelerin yavaşlaması, kararsızlık, özkıyım düşünceleri, kilo kaybı, ağlamaklı olma, davranışlarda yavaşlama, irritabilite ve umutsuzluk gibi belirtilerden yakınırlar.  Depresyon tanısı koyulabilmesi için depresif duygudurum ya da ilgi azlığı ve anhedoni belirtilerinden birinin bulunması zorunludur. Ayrıca bu belirtilerin birisi veya her ikisine ek olarak tanı ölçütlerinde sıralanan diğer belirtilerden dört veya daha fazlasının bulunması gereklidir ve belirtiler en az 2 hafta sürmelidir.   

dep.png



Depresyon tablosu klinik uygulamada çok geniş bir belirti yelpazesi sergiler. Bu yelpaze mutsuzluk, isteksizlik gibi duygulanım dalgalanmalarından, gerçeği değerlendirmenin bozulduğu psikotik tablolara kadar uzanabilir. Daha önce tanı ölçütlerinde belirtilen klinik özellikler aşağıda ayrıntılandırılmıştır: 

DUYGU DURUM DEĞİŞİKLİKLERİ

Hastaların %90'ından fazlasında depresif duygudurum bulunur. Depresif duygudurum keder, çaresizlik, mutsuzluk, ümitsizlik, hüzün ve değersizlik duyguları ile karakterizedir. Sıklıkla anhedoni ve ilgi kaybı eşlik eder. Anhedoni, yani daha önce zevk alarak yaptıkları işlere ve uğraşılara karşı belirgin bir ilgisizlik ve isteksizlik gözlenir. Duygudurum gün içerisinde dalgalanma ve değişkenlik gösterir. Depresif duygular sabah saatlerinde daha belirgindir, akşama doğru kısmen düzelme gösterir. Anksiyete yani kaygılar klinik uygulamada sıklıkla depresif duyguduruma eşlik eder.  Sabah saatlerinde uykusuzlukla birlikte yoğun olarak izlenir. Genellikle çarpıntı, ağız kuruması, terleme, göğüs ağrısı şeklinde bedensel belirtiler de görülür. Panik bozukluğa ait belirtiler sıkça gözlenebilir. Özellikle yaşlı hastalarda yoğun anksiyete duyguları ön plandadır.

DÜŞÜNCE BOZUKLUKLARI

Hastaların konuşmaları yavaşlamıştır, cevap verme ve bekleme süresi uzamıştır. Konuşurken çaba harcamaları gerektiği gözlenir. Düşüncede bloklar, tek sözcükle cevap verme bazen hiç yanıt vermeme yani mutizm görülebilir. Ağır durumlarda yardım arayışı içerisinde yalvarıp, yakarma da gözlenebilir.

Düşünce içeriğinde ise; kendileri ve çevre hakkında olumsuz düşünceleri vardır. Yaşanılan olaylardan genellikle olumsuz sonuçlar çıkartırlar. Hastaların yaklaşık dörtte üçünde suçluluk ve değersizlik düşünceleri gözlenir. Belirsiz suçluluk duygularından gerçekle bağlan- tısı olmayan suçluluk hezeyanlarına kadar uzanabilir. Benlik saygıları azalır, işe yaramadıklarını ve yük olduklarını düşünürler. Umutsuzluk, iyileşemeyecekleri düşünceleri ve geleceğe yönelik karamsarlık sıklıkla bulunur. Karar vermede güçlük yaşarlar ve kararlarının doğruluğundan emin olamazlar. Hastaların dörtte birinde hipokondriyak uğraşlar görülür. Vücut görüntüsünü beğenmeme, depresyonun bedensel belirtilerinin yanlış yorumlanması şeklinde kendini gösterir. Hastaların %75'inde özkıyım düşünceleri gözlenir. Suçluluk ve umutsuzluk duyguları özkıyım davranışının altında yatan nedenlerdir. Depresyonda özkıyım riskinin genel popülasyondan 20-30 kat fazla olduğu bildirilmektedir. Hastaların %15'i özkıyım sonucu ölmektedir. Yine ölümle sonuçlanan özkıyımların yaklaşık %70'inde depresif bozukluk saptanmıştır.  Bu nedenle depresif hastalarda özkıyım riski ayrıntılı olarak değerlendirilmelidir.

KONSANTRASYON GÜÇLÜĞÜ

Düşüncelerini belli bir noktada odaklayamama temel belirtiler arasındadır.  Daha önceden zevk alarak yaptıkları işlerde dahi dikkatlerinin hemen dağılması ve bu nedenle de üretken bir etkinlikte bulunamama, özellikle sosyokültürel seviyesi yüksek olan hastaların en çok belirttiği yakınmalardan biridir. Hastalar tipik olarak televizyon seyretme, gazete okuma gibi aktivitelerde bile zorlanmaya başlar. Bu etkinliklerle uğraşabilse dahi anlamakta zorlanılır. 

BELLEK BOZUKLUĞU

Hastalar genellikle unutkanlıktan yakınırlar.  Bu gerçek bir bellek bozukluğu olmamakla birlikte sıkıntı, üzüntü, dikkat azalmasına bağlıdır. Buna örnek olarak hastanın günlük ev işlerini yaparken yaptıklarını unutması, randevularını kaçırması ve iş hayatında üretkenliğinin azalması verilebilir. Depresyondaki unutkanlık, demans belirtileri ile karışabilir. Buna yalancı demans (psödodemans) denir. Gerçek demans ile ayırıcı tanısında depresyonda hastaların unutkanlıklarından ızdırap duyup bundan yakınması varken, gerçek demanslı hastaların ise unutkanlıklarını geçiştirmeye çalışmaları önemli bir ayrıntıdır.

ALGI BOZUKLUĞU

Genellikle algı bozukluğu görülmez.  Ancak ağır psikotik özellikli depresyon olgularında işitsel varsanılar ve nadiren görsel varsanılar görülebilir. Bu süreçte aşağılayıcı, suçlayıcı türden işitme varsanılarından yakınan hastalar olabilir. Bazen bu sesler kendini öldürmesini emreden içerik de kazanabilir. Bazı hastalar depersonalizasyon, derealizasyon gibi belirtiler gösterebilir. Hastaların bazılarında yanılsamalar görülebilir.

ENERJİ AZALMASI

Bitkinlik ve çabuk yorulma belirtileriyle kendini gösterir. Kadınlarda, erkeklere oranla daha sık izlenir. Hasta gündelik aktivitelerini yürütmek için gerekli olan gücü ile kendinde bulamaz. Banyo yapmak, diş fırçalamak, saçını taramak gibi eylemler bile kişiye işkence gibi gelir. Çabuk yorulup, kendilerini tükenmiş hissederler.

YEME SORUNLARI

En sık görülen belirtilerden birisidir. Depresif hastalar yeme sorunlarını, iştahta bir azalma ile değil, yiyeceklerin artık lezzetsiz geldiğini ve yemenin keyif vermediğini belirterek tanımlarlar. Depresyonda sindirim sistemin hareketi azalmıştır. Bu nedenle hastalarda kabızlık çok sık görülür.  İştahsızlık ve yeme reddi sıvı- elektrolit dengesizliği oluşturacak kadar ileri boyutlara ulaşabilir. Bu hastalarda ileri derecede kilo kaybı da olacağından özel bakım şartlarında tedavi edilmeleri gerekmektedir. Depresyonda genel olarak iştah azalmasına rağmen, bazı atipik hastalarda iştah artışı görülebileceği akılda tutulmalıdır.

CİNSEL İSTEK KAYBI

Cinsel isteksizlik de sık görülen belirtilerdendir. Bu belirtiyi cinsel güçsüzlükle karıştırmak yanlış olur. Başlangıç evrelerinde ortaya çıkıp en son düzelen yakınmalardan biridir.  Erkek hastalarda daha çok cinsel ilgide azalma, ereksiyon ve ejakülasyon güçlüğü, empotans gelişebilirken kadın hastalar sosyal baskıdan kaynaklı olarak erkeklerle benzer sıkıntıları yaşamalarına rağmen bu sorunlarını kolaylıkla dile getiremezler. Kadınlarda adet düzensizliği görülebilir. Tedavide kullanılan antidepresan ilaçların da cinsel isteği azaltıcı etkisi olduğu unutulmamalıdır.

UYKU DÜZENSİZLİKLERİ

Üç şekilde ortaya çıkabilir.

 Birincisi uykuya dalma güçlüğüdür. Hastalar kaygı, endişe ve suçluluk duygularından dolayı kendilerini sürekli eleştirdiklerinden dolayı uykuya dalmada güçlük çekerler. 

İkincisi gece yarısı sık sık uyanma ile kendini gösteren uyku bölünmesidir. Hastaların kabuslar ve korkulu düşler ile uyanma gibi nedenlerle uyku kalitesi düşer. 

Üçüncüsü ise sabahın erken saatlerinde uyanma sorunudur. Erken uyanma depresyon için oldukça tipiktir.  Yoğun sıkıntılı ve huzursuz bir şekilde uyanıp müthiş bir karamsarlık duygusu ile birlikte çaresizlik hissi tüm bedenini sarar. 

Hastaların bir kısmında ise aşırı uyuma görülür. Bu atipik özellikli depresyon belirtisi gösteren hastalar genç ise özellikle bipolar bozukluğun depresyon atağı olabileceği unutulmamalıdır.

Panik Bozukluk  

Panik bozukluğu, panik ataklar ve beklenti anksiyetesi ile karakterize olan, sık görülen bir anksiyete bozukluğudur. Panik bozukluğu kronik özellikli olması, diğer psikiyatrik bozukluklar ve fiziksel hastalıklar ile sık görülen birlikteliği, işlevsellikte azalma ve yaşam kalitesi üzerine olumsuz etkileri nedeniyle hem birinci basamakta hem de klinik sağlık hizmetlerinde göz önünde bulundurulması ve uygun tedavinin sağlanması gereken bir psikiyatrik durumdur. Panik bozukluk ve şizofreni, bipolar bozukluk, major depresif bozukluk, yaygın anksiyete bozukluğu, obsesif kompulsif bozukluk, alkol-madde kullanım bozukluğu birlikteliği birçok araştırmada gösterilmiştir. Panik bozukluğu tıbbi hastalıklarla; kardiyovasküler sistem, pulmoner sistem, gastrointestinal sistem, metabolik ve nörolojik sistem hastalıklarıyla da birarada görülebilmektedir. Panik bozukluğu ve eş tanılı durumların varlığında kronisite ortaya çıkmakta, varolan belirtiler şiddetlenmekte ve tedavi yanıtsızlığı gelişmektedir. Panik bozukluğunda psikiyatrik ve fiziksel durumların araştırılması ve eş tanılı durumların uygun şekilde tedavi edilmesi, hastaların yaşam kalitesinin ve işlevselliklerinin artmasını sağlayacaktır.

 

Tükenmişlik Sendromu 

 

stres.jpg



Değişen fiziksel ve sosyal koşullara uyum sağlamak için kişi yeterli kaynaklara sahip olmadığına inandığında stres ortaya çıkmaktadır. Zor koşullara uyum sağlaması için insanın uygun tepkiyi verebilmesi gerekmektedir. Başarmak için gösterdiği çabalar sonuç vermediği takdirde toplumla olan uyumu bozulur. Stres; kişinin fizyolojik ya da psikolojik bütünlüğüne karşı olarak algıladığı tehdittir ve bu durum fizyolojik veya davranışsal tepkilere yol açmaktadır. Algılanan tehdit yani stresör; travma, kaza veya bedeni zorlayan fiziksel güç, gürültü, kalabalık, aşırı sıcak veya soğuk olabileceği gibi, zaman kısıtı olan görevler, kişilerarası çatışma, travmatik yaşam olayları gibi psikolojik deneyimler de olabilmektedir.

Çalışma koşulları, işsizlik, aile içerisindeki sorunlar, karşı cinsle ilişkide veya evlilikte yaşanan sorunlar, göç, doğal afetler, ekonomik krizler, savaş ve terör gibi insan aracılığıyla yaratılan olumsuz toplumsal olaylar aracılığıyla stres içeren yaşam olaylarına maruz kalınmaktadır.  

İş stresi, yapılan işin gereklerinin kişinin kapasitesi, ihtiyaçları veya olanakları ile örtüşmemesi sonucunda kişinin fiziksel ve ruhsal olarak etkilenmesine neden olmaktadır. İş stresi; iş yükünden, belirlenmemiş değişken çalışma saatlerinden, iletişimsizlikten, kişilerarası çatışmalardan, iş yerinin fiziksel koşullarından, iş ortamındaki adil yargılama koşullarından, etik değerlerden kaynaklanabilir. 

İş hayatında giderek artan rekabet, teknolojik gelişmeler, artan sorumluluk ve esnek çalışma düzeni sonucu özel hayat ile iş hayatındaki sınırların bulanıklaşması çalışma koşullarını değiştirmiştir. Aynı zamanda yaşanan ülke genelinde olumsuz ekonomik gelişmeler, şirketlerin küçülmesi gibi etkenler nedeniyle çalışanların stresi artmaktadır. İş stresi; depresyon, kaygı, hipertansiyon, kalp hastalıkları, mide hastalıkları, astım, sigara ve alkol kullanımı ile ilişkili olması nedeniyle hem ruhsal hem de fizyolojik olarak çalışan sağlığını etkilemektedir. Son yıllarda araştırmalara sıklıkla konu olan tükenmişlik kavramı da iş stresinin çalışanlar üzerindeki psikolojik etkilerinin sonuçlarındandır. Maslach modeline göre tükenmişliğin, duygusal tükenme, duyarsızlaşma ve başarı duygusunun azalması olmak üzere üç boyutu bulunmaktadır. Tükenmişliğin sonucunda da insanların işteki performansları düşmekte; işe gelmeme, işten ayrılma isteği, işten ayrılma, ayrılmayanlarda iş verimi, kuruma bağlılık ve işten alınan tatmin duygusu azalmaktadır. Çalışanların içerisinde bu duyguları yaşayan kişiler, beraber çalıştıkları kişileri de etkileyebilmektedirler.

 

Yasal Uyarı

Bu sitenin içeriği ziyaretçilerini bilgilendirmeye yönelik hazırlanmış olup sağlıkla ilgili konularda tıbbi teşhis, tedavi veya reçete bilgisi özelliği taşımaz. Site, sağlıkla ilgili tüm konularda en doğru bilginin hastayı muayene eden doktorundan öğrenilebileceğini savunur. Sitedeki bilgiler bu amaçla kullanılmamalıdır. Bu bilgilerin yanlış anlaşılması veya kullanılmasından doğabilecek mağduriyetlerden bu site sorumlu tutulamaz.Bu sitedeki bilgileri kopyalama, nakletme veya diğer kullanımlar kesinlikle yasaktır. Web sitesindeki bilgilerin kullanımı 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu hükümlerine ve site sahibinin iznine bağlıdır. Tüm kullanıcılar yukarıda belirtilen yasal uyarıyı tamamen ve çekincesiz olarak kabul etmiş sayılırlar.